12 Haziran 2025 Perşembe

ADINI SÖYLEMEDEN

 

Rüzgar bulutları ittirmek zorunda kalmadı, deniz kiminin istediği gibi soğuk kiminin istediği gibi sıcaktı. Motorlar, vapurlar zamanında kalktı adalara. Çocuklara okuldan ödev verilmemiş, kimsenin hafta sonu mesaisi yoktu. Bulgur pilavı, ayşekadın fasulye yerine türlü türlü etler, soğuk sıcak çorbalar, veganlar için zeytinyağlılar ve hatta hala beğenmeyenler için pizzalar, pideler, hamburgerler. Hafta sonu tüm futbol takımları galip gelmiş, sevgililer de kavga etmemiştir.

Böyle güzel bir Cumartesi ve Pazar günüdür işte. Daha ne olsun, herkes mutlu, herkesin keyfi yerindedir. Pazar günü ikindiden sonra düşünmeler başlayana kadar. İlkokula giden çocukların anneleri tırnaklarını kesmeye, aslında Cuma günü verilen ödevler hatırlanmaya başlamıştır. Çarşamba günü ortaya çıkan işlerin haftaya ertelendiğini alarmlar gün yüzüne çıkartmıştır. Hava hala mis gibidir ve bozulmaya niyeti de yoktur. Deniz mavi ve pürüzsüz, gece yıldızlarla doludur. Ama herkesi bir kaygı almış, dönüşü yok gibidir. Çaylar, kahveler, dondurmalar, filmlerle uzatmaya çalışırlar. Ay en tepeye çıkar. Uykulara yatılır, bu gece sanki daha soğukmuş gibi daha kalın şeyler örtülür.

Bir türlü zamanın geçmediği, ayın tepeden inmediği, karanlığın sabaha kavuşamadığını anlamaya ilk kim başlamıştır bilmiyorum. Ama uykular bitip gecenin sabaha kavuşmadığını, hatta aslında zamanın 23.59’dan sonrasına hiç ilerlemediğini ve takılı kaldığını anlamaya çalışan insanlar çaresizdi. Saatler artık 60 dakika düzeninde akmıyordu. Dakikalar 60 saniye değil idi. Aslında zaman yoktu. Zamanı ölçmek, adlandırmak artık mümkün değildi. İnsanlık tanımlayamadığı bir durumun içinde idi. Asıl sorun ise bunu çözmek için ellerinden hiçbir şey gelmiyordu.

Sonra…sonra televizyonda bitmek bilmeyen tartışmalar, konuşmalar süregeldi. Ne okula gidilebiliyordu, ne işler başlayabiliyordu. İstediği olmuştu insanoğlunun. İşte insan o zaman anladı. Bütün suçu birine atmışlardı. O gelmese her şey çok güzel olacaktı. O bir geçse gitse idi bütün işler hallolurdu. İşte şimdi o da adını söylemeden gitmişti. Ama onsuz bütün zaman çökmüştü. Pazartesi gitmişti. Zamanın bulunuşundan beri, bütün başlangıçları onun sırtına atışımızdan, cumanın kıs kıs alay etmelerinden bıkmıştı. Doğada kuşların, yağmurun, rüzgarın onu hiç şikayet ettiklerini duymamıştı. En çok onlara üzülmüştü. Onun da bir sabrı vardı, haklı idi. Çekip gitmişti. Kuşlar da bir şey diyemiyordu, denmezdi. Böyle bir varlıktı insan. Diğerlerini de bu zamansızlığa sürüklemişti. Şimdi insanlık onu varlığı ile suçladıkları gibi yokluğu ile suçlayacaktı. Cuma bu sefer gülemeyecek ama bir daha yaşanmayacağı için acı içinde söylenecekti.  Pazartesi işte bunlara rağmen çekip gitti. Bilirsin bir giden bir daha gelmez. Gelse de aynı olmaz. Pazartesi de bunu bildiğinden hiç gelmedi. Motorlar ve vapurlar da gelmedi, adadaki insanlar adada kaldı.



 

1 yorum: