11 Temmuz 2024 Perşembe


GÜNEŞLİ PAZARTESİLER 


Sıcak, sıkılmış bir Ağustos pazarı. Yolların ortası, yılların ortası hatta ortasını biraz geçmiş, Ağustos gibi.

Bask bölgesinin medcezirle tanışık bir kasabasında, yaşlarının ortasında , hatta biraz geçmiş bir adamın, akşamüstü kalkıp biraz umut, biraz rüzgar bulmak için , hiç gitmediği bir barda, koyu kırmızı bir bardak şarabı, güneşli , rüzgarlı bir pazartesine kaldırması gibi.

Ne Basklı ne Kastilyalı olmak gibi.

Coğrafya  kaderdir demiş İbn-i Haldun;

Yolların, yılların, yaşların ortasında, hatta ortasını biraz daha geçerek, sıcak, bunaltıcı bir Ağustos pazarı gibi.

 Bu sefer İstiklal değil Tarlabaşı'ndan Taksim'e yürümek gibi...


9 Temmuz 2024 Salı

 

MARMARA ADASI



       Bir sırrı koruyormuşçasına esiyor rüzgar. Bu karaya ayak basanların dertleri peşlerini bıraksın diye bir kuzeyden bir güneyden. Boğulmamak için yaklaşmaya korkup geri dönüyorlar. Kendine buyruk, ne Ege'den daha tuzlu ne Karadeniz'den daha tatlı. Ne Karadeniz gibi dev dalgalar ne Ege'nin mavisi. Bilinmez, sorulmaz bir adası vardır bu antik denizin. Sen aramazsan bulunmaz. Sen bulursan ararsın. O yüzden senin dertlerini yaklaştırmaz rüzgarları. Karşılıklı verilmiş bir söz gibi. Bu kutsal adada hala sözler verilir ve verilen sözleri tutmak, dalgaların karaya vurması kadar doğal ve keyifle yapılır. Çünkü verilen sözü tutmak hala bu dünyanın eksenini kaydırmamaya gayret eden insanlar için önemlidir. O insanlar da rüzgarların ve yunusların nöbet tuttuğu bu adada biraz nefes alırlar, gayret etmeye devam etmek için.



       Antik çağlardan beri mermer ocakları verimli üzüm bağları, şarapları ve balıkları gelir kaynağı olmuş desem çok bir şey ifade etmez bilirim. Bence de etmemeli. Ama sana şöyle de bir bilgi vereyim  sevgili okur; sabahtan denize girip, öğle güneşi bedeni zorlamaya başladığında kalkıp Birol'un yerine gelirsen, hafif mavi damarlı bembeyaz mermer uzun masaya oturup, bir soğuk bira ve midye tava yersen muhtemelen öğleden sonrayı güzel bir uyku ile geçirirsin.

       Ada gayet büyüktür. Araba ile dolaşmaya kalksan güzel köyler, dağlar, koylar ve insanlar görürsün. Ben ise dertlerimden derin bir nefes alıp basit, yalınayak bir zaman yaşamak isterim. O yüzden Şato Motel'de kalır, koca Marmara Denizi'ne tepeden bakarak basit kahvaltımı yapar, Kole plajı yanında orta Türk kahvemi içer, denize girer, Birol'da midye tavamı yer, uykulara dalar, güzel insanlarla muhabbet eder, aynı şort ve tişörtü bir hafta giyerim. 

Sonra...Sonra da gece puromu yakar ve yıldızlara bakarak yeni hikayeler yazarım...


       

6 Temmuz 2024 Cumartesi

 


        Yıl 1987. İstanbul'un yakın tarihli en ağır kışı. İlkokul 5'teyim. O zamanlarda başladı sabah erken kalkmalarım. Saat 07.00 dedi mi kalkardım. Sabahları canımın sıkıldığını hiç hatırlamıyorum. Üşüdüğümü de. Bizim ev kaloriferli idi. Apartmanda kışın en hararetli konusu yöneticinin kömürü yeteri kadar alıp almamasıydı. Geç kaldı mı yöneticiye, merdivenlerde ve asansörlerde atıp tutmalar başlardı. Asansörün kapısını açık tutup bu muhabbete dalanlar, kapıyı kapamaları için diğer katlardakilerin asansörü yumruklaması ile kendilerine gelirlerdi.

       O kış da Kadri Amca kömürü almakta gecikmişti. Ama sonra kocaman bir kamyon kapıda peydah olmuş, Aziz Amca çuvalları ikişer ikişer kazana atmıştı. Sanırım Kadri Amca kalorifer peteklerini sıcaktan tutamaz duruma geldiğinde Mürvet Teyze'den bol şekerli bir kahve istemişti, öyle derler.

       Sabah erken kalkardım, evet. Aynı şimdi olduğu gibi. Kimse ayakta olmazdı. Babam hariç. O çoktan dükkana gitmiş, köpeği salmış, radyoyu açmış, çayı koymuş, dükkanın önünü süpürmüş olurdu. Annem babamı geçirdikten sonra uyurdu. Rahmetli anneannem ile benden iki saat sonra falan kalkarlardı. Uyandıktan sonra bir koltuğa kıvrılırdım ya da bir köşeye. Jules Verne'den Jack London'a dünyanın tüm klasiklerini okurdum. Onun için de Kadri Amca kömürü geç alsa da ben üşüdüğümü hiç farketmedim.

       Bir de Kemalettin Tuğcu vardı ama. Şimdi bu bir bardak çorba ve ekmeğin köşesini görünce aklıma gelen. Sabahçı olup öğlen eve geldiğimde, Kemalettin Tuğcu'nun romanlarından birini alır, annem ve anneanneme okurdum. Bu kadar basit ve güzeldi bizim dünyamız. Ekmek arasına taze soğan koyup yiyen çocuklar kadar basit ve ekmek arası taze soğan kadar güzel...


5 Temmuz 2024 Cuma

 



Sen karanlık geceyi,

fırtına bulutları üstümüzde iken,

şehrimin limanlarından geçir.

Ben mülteci botları ile,

kalbinin ortalarında batmış olabilirim.


3 Temmuz 2024 Çarşamba

 


Geceler karanlık değil artık sevgilim.

Kapama gözlerini.

Aşkımızın şavkı vuruyor ellerimize.

Ellerimiz koca bir dolunay.

Dönüyor vücutlarımızın etrafında;

dünyayı bırakıp.


Ne gündüzler uzun, ne geceler kısa.

Ne de geceler uzun ve gündüzler kısa.

Sonsuz bir ömür var önümüzde,

zamansız.

Gündüz gece bir oldu, senle ben gibi.


Akıyoruz kalplerimize koca iki nehir.

Uzun yollardan gelmiş,

ıssız vadilerden geçmiş iki koca nehir.

Kalplerimiz artık bir.

İki nehir, uçsuz bucaksız bir okyanus.


Sen diye başlardı şiirlerim hep sana.

Biz diye devam edeceğim.

Sonsuz bir aşkız artık, 

ellerimiz koca bir dolunay.

Kalplerimiz uçsuz bucaksız bir okyanus.


Biz,

ne varsa bu dünyada ve ötesinde.

Hepsi biz.

Biziz güzel kadınım.

2 Temmuz 2024 Salı


Çölde yol alan kervanlar,
kum bulutunun içinde,
sana gözükmez.

O kervanın gözleri,
uzak yollardan gelir.
Sen uyurken.

O kervanın rüyaları,
bir vaha şehrinde,
sensizdir.

Sensizlik,
bir vaha şehrinde,
kervandır.

 

1 Temmuz 2024 Pazartesi


 Bu gökteki bütün yıldızları bilirim.
Hangi saatte neredelerdir,
Kaç şişe şarapla kaybolurlar?
Peki karşı kıyılardaki evlerin ışıkları ne zaman söner?
Bilirim.
Tüm kapıları çalıyor deli.
Git yat.
Git yat.