26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kutsal İncir

Kutsal kitaplarda adı geçen iki meyve vardır...

Zeytin ve incir...

Düş Tarlaları zeytinle haşır neşir olsa da incire daha dokunamamıştı.

Bir sonbahar yeli ile incir kokusu odanın içine dolunca,

bahçedeki siyah incire tırmanıp dikkatlice sepeti doldurdum.






Dikkatli diyorum çünkü bu kutsal
meyvenin bir çok efsanesi vardır;

*İncirden düşen iflah olmaz
*İncir ağacının altında birşey yetişmez.
*İncir sütü yara yapar.
*Ocağına incir ağacı dikmek...

Kazanın içine altın oranlarda şeker, su, limon koyup saatlerce kaynattım.

Ve kış boyunca yiyeceğimiz incir reçeli ve tatlısı tüm albenisi ile ortaya çıktı.


İster sabah kahvaltısında ekmek üstünde, ister kaymak, fıstıkla bir akşamüstünde....


Tüm kutsanmışlıklarımızla...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Antik Roma'nın Peşinde...

İnsanoğlu daha çok para kazanmak adına kendine türev ürünler yaratma derdine bu kadar düşmese idi, şimdi biz de uzaklarda bir yerlerde sonbahar rüzgarları ile bir o yana bir bu yana sallanan bir incir ağacının altına uzanıp, doğanın mırıldandığı melodileri dinleyebilirdik. Herkesin basit ihtiyaç maddelerini ürettiği ve takas ettiği bir dünyada...


Düş tarlaları türevleri sadeleştirip en basite ulaşmak için yaptığı yolculukta deneyimlerini arttırıyor.




Yazın yolculuklarından birinde temin ettiğimiz sarı kantaron otlarını, çok iyi kalite zeytinyağı ile birleştirip, güneşte tam iki ay beklettik. Kantaron yağlarımız artık hazır.




Trekkinglerden tanıdığımız, bu maceralar sırasında oluşan yaralarımıza köylülerin sürdüğü bu mucizevi doğal ilaç yaraları inanılmaz bir hızda iyileştiriyordu. Yanıklara ve cilt güzelliğine de faydalı olan bu karışımın kökleri Antik Helen ve Roma medeniyetlerine kadar gidiyor.





Sağlıkla...