23 Mayıs 2010 Pazar
Ormanın Derinliklerinde
19 Mayıs 2010
Terkos'un doğu-batı-güney doğrultularında yaptığımız keşif gezilerinden sonra sıra ormanlarının derinliklerine gelmişti. 19 Mayıs 2010 günü Adalet, Sevil, Mahmut, Mehmet ve ben Celepköy mıntıkası kuzeybatı yönünden göle doğru inişe geçtik. Daha önce yaptığım ön keşif kışın olduğu için toprak örtüsüzdü. Bu yürüyüşte ise her yeri dikenli sarmaşıklar kaplamış. Yönü bulmak zor değil ama ilerleyecek yolu bulmak zaman alıyordu. Önümüzde daha yeni geçmiş bir domuz sürüsü olduğu bilmek de ayrı bir heyacandı. Zaman zaman sürünerek ve dahi bataklıklardan geçmek zorunda kaldık.
1,5 saat sonra göl kenarındaki düzlüğe inebildik. Sol tarafta iki kadın ellerindeki çapalar ile bir ritim tutturmuşlardı. Köpekler davulları çalıyordu, yabancılar topraklarına girmişti. Sağ tarafta oluşan gölcükler vardı. İki adam birşeyler arıyordu. Yanlarına gidip selamımızı verdik. Gölcüğe saatlerini düşürmüşler, onu arıyorlamış. Kazlar ve ördekler bir o yana bir bu yana salınıyordu.
Geniş bir u çizerek arabayı bıraktığımız ve başladığımız yere dönmek için birkaç soru sordum, kendimizi Deli Şaban'a yetişmek için ormanın derinliklerine dalarken buldum.
Deli Şaban buraya göç etmek zorunda kalan 60'lı yaşlarında bir delikanlı. Kızı küçük yaşta kocaya kaçmış, bir şekilde hapis yatmış, evi depremde yıkılmış. Tüm darbeleri aldıktan sonra kaçacak yer olarak buraya ablasının yanını bulmuş. Hayat ona yaşanacak onca acı vermiş ki...O da burada ayaklarını toprağa basarak acılarından kurtulmaya çalışıyor...
Ormanın içinde su kenarında bir kulübeye vardık. O yapmış; son sigarasını yakıp anlatmaya başladı. Domuz avlarmış, tanesini 50-100 tl den alırlarmış. Teknesi orada değilmiş olsa bizi Terkos'ta gezdirirmiş. Benim işim yok diyor..Bu dağlarda gezerim...
Karşı yani kuzey yönüne bakıyoruz. Çok derin bir orman. İçimde yanan keşif duygusu ile soruyorum, "geçiş tamamen yasak mı" diye? "Biz bazen gideriz" diyor, "jandarma içeri bırakmaz".
Birkaç zaman önce kum çeken gemiler yüzünden göl ile deniz birleşmiş, göl denize akmaya başlamış. Taş getirip dökmüşler açılan kanala..
Her köylü gibi o da define ararmış. Bize birkaç taşın üzerinde Yunanca yazı olduğunu söylüyor. Taşlara baktığımızda ise zamanla doğanın oynadığı oyunlar olduğunu görüyoruz.
Yol ayrımına geliyoruz. Tekrar görüşmek üzere vedalaşıyoruz. Biz başka bir patikadan göle doğru inmek üzere yürüyüşe geçiyoruz.
Göl kenarında geniş çayırlar var. Yer yer bataklık durumda. Hemen ileride de dik falezler oluşmuş durumda. Havada gri bulutlar dolaşıyor. Çayıra uzanıp sessizliği dinliyoruz, araya kuşlar giriyor.
Son etaba geçiyoruz. Önceki keşif gezilerime göre bulunduğumuz yerden güneye doğru çıkmamız gerekiyor. Yine derin ormana giriyoruz. Her tarafım kaşınıyor ve çizikler içinde. Kantaron yağından sürüyorum hemen. 1 saat sonra arabanın bulunduğu toprak yola çıkıyoruz.
Fazıl abiyi arayıp turnaları hazırlamasını söylüyorum. Doya doya balık ve salata yiyoruz göl kenarında.
Çayı unutmayıp Yazlık'ta ki kahvede demli mi demli çayları yudumluyoruz.
Akıllarda kalan Deli Şaban'ın sözü;
BENİM İŞİM BU DAĞLARDA GEZMEKTİR...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder