24 Şubat 2025 Pazartesi

Hidayet Amca & Muhtar Bekir & Joe

 


50 yaşımı geçtiğim coğrafyamın bu meridyeninde, günler daha kısa geceler daha mı uzun, geceler daha kısa günler daha mı uzun olur bilemem. Yılın kaç günü yağış alır, ne kadar güneş ışığı görürüz onu da bilemem. İşin aslı bu meridyenlere gelince bir şey bilmenin çok da önemi yok. Yani sana bu meridyenlerden bir şey anlatamayacağım. Ama sana çok iyi hatırladığım başka bir şey anlatayım.

Muhtar Bekir, Bostan mahallesinin çok uzun yıllar muhtarıydı. Bana kalırsa tek muhtar o idi. Sadece Bostan mahallesinin değil, tüm mahallelerin. Babamın dükkanına bitişik, küçük bir labirenti andıran muhtarlığa onca yıl bir şey talep etmek için gelen mahalleliyi hiç görmemiştim. Muhtar Bekir ne yapardı, nasıl seçilirdi, bu kadar sevilir miydi diye sorma. Muhtar Bekir ezelden beri muhtar idi. Seçilmesi ya da bir iş yapması gerekmezdi. Muhtar Bekir'in küçük labirentlerinden sonra ulaşılan yazıhanesinde - sanma ki kocaman bir yerdi. Sadece ben o zaman 6-7 yaşlarındaydım- kocaman kahverengi deri kaplı ama bazı yerleri parçalanmış döner koltuğunda uyuması meşhurdu. Uyuduğunu zaten tüm mahalleye gündüz horlamalarıyla duyururdu. E o vakitte kimse girip onu uyandırmaya cesaret edemezdi. Hadi diyelim ki bir kendini bilmez geldi ve adımını attı içeri. Küçük koridorda Joe yakalardı ki onu. Joe'nun acıması da yoktu. Öyle havlayım kaçsın falan. Her şeyin dobra olduğu bir dönemden bahsediyorum burada. Joe paçasından güzel bir ısırık alırdı. O ısırığı gösterirsen senin ikametinin Bostan mahallesi olduğunu anlaşılırdı. Al sana ikametgah. Hem de parasız.

Sonra, sonra ne yapar mıydı Muhtar Bekir? Muhtar Bekir'in yanında hep kilitçi çalışırdı. Bizim dükkan kaporta boya, Hidayet Amca motor. Kilitçi aranan bir hizmetti. Böylece Küçükodalar  sokakta bir arabanın bir çok şeyi halledilirdi. Bekir Amca -buradan sonra Muhtar Bekir'e Bekir Amca diyeceğim- anlaşılması zor bir adam değildi, o yüzden ben yanında çalıştırdığı iki usta hatırlarım. Kilitçi Erol ve Kilitçi Mehmet. Şimdi o zamanlarda ve bizim o küçük dünyamızda isimler yaptıkları işler ile anılırdı. Bazılarının unvanları ustalıklarının önüne de zaman zaman geçerdi. Mesela babam çok iyi bir boyacı ustasıydı. Genelde Doğan Usta diye anılır ama babamın deliliklerini gördükten sonra insanların aralarında Deli Doğan diye konuşanlar olduğu bilinir. 

Bekir Amcanın yanında ise Hidayet Amcanın vosvos tamirhanesi vardı. Hidayet Amca Antalyalı, renkli gözlü, sakin , hatırladığım hep beyaz VW Type 3'ü kullanırdı. Yanında da İbrahim Usta çalışırdı. İbrahim Usta da Hidayet Amca gibi sakin, gözlerini sürekli kırpan, kendini işine adamış bir adamdı. Hatta Hidayet Amca yıllar sonra dükkanı ona devredip bu diyarlardan çekip gitmişti. Dükkanın içinde bir asma katta yazıhaneleri vardı. O zamanlarda dükkanlarda, dükkanın içinden merdivenle çıkılan yazıhaneler vardı. Hem tüm dükkanı gözlemleyebileceğiniz hem patronun dinleneceği, ısınacağı , hesap kitap işleri ve müşteri ile pazarlıkların yapıldığı yerler. Bizim dükkanda da vardı ama bizim yazıhane arkada boyahanenin içinde geride kaldığı için babam dükkanın girişinde zemin katta yeni bir yer yapmıştı. Bu yazıhanelerde ya da çoğunlukla ustaların giyindiği yerlerde çıplak kadın posterleri olurdu. Öylesine, normal bir şeymiş gibi, Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray posteri gibi. Böyle ufak tefek detaylar benim ufak tefek zihnimde yer etmişti. Hatta şöyle donakalmış bir fotoğraf da var. Turuncu ya da kırmızı bir 1302 VW. Motor kaputu açık. Altta yatma tahtası. Yatma tahtasını geçiştirme bak. Bir şeyi iyice mikro incelemek, anlatmak için ateşten halüsinasyonlar gören bir beyin düşün. Nasıl da küçük detaylar büyür ve çıkamazsın o döngüden. Öyle düşün. O yatma tahtaları genellikle küçük tahtaların birleştirilmesinden oluşan bir adam boyu ve bir adam eninde tahtalardı. Arabaların altına yatıp, tamir ederken kullanılırdı. Bazen bir boyacı ustası, gelip boya tabancası ile bir fıs atar bir yerine. Kaportacı adını kazır. Motordan damlayan yağ çıkmaz leke kalır. Dükkanın bir duvarına yaslanmış yatma tahtaları. Gelir biri çay bardağını koyacak başka yer yokmuş gibi, köşesine iliştirir. Düşeceğinden endişe etmez. Çırak küçük bıçağı ile çentikler atar. Yatma tahtası bütün bunları sinesine çeker. Gelir biri onu aracın altına atar, üstüne yattığında bütün bunların acısını çıkarmaz, yerine tekrar geçeceği zamanı bekler. Ha bazen çırak yatma tahtasını yerine de bırakmaz, sulu bir yere atar. Yatma tahtası yine laf etmez. Ama yatma tahtasını  kıymetini bilen büyük usta, patron gelip de bunun hesabını sorunca, işte o zaman yatma tahtası bir zamanlar ağaç olduğu günleri anımsar. 

Ne demiştik turuncu ya da kırmızı 1302. Motor kaputu açık. Altında yatma tahtası. İbrahim Usta gözlerini kırpa kırpa Hidayet Amca'ya anlatıyor. Hidayet Amca'nın elleri belinde. O sırada Muhtar Bekir uyumaya başladığını haber veriyor horlaması ile. Joe nöbetin başladığını anlıyor. Kilitçi Mehmet'in küçük yaramaz oğlu, sıcaktan o kadar bunalmış ki hortumla sokakta kendini ıslatıyor. Ben mi? Babam fırına ekmek almaya gönderiyor. "Beni Doğan Usta gönderdi de, 4 tane pişkin ekmek versin". 


Not: Sevgili Bekir Amca, babam, muhtemelen onlara eşlik etmiş olan Hidayet Amca'nın güzel ruhlarına selam ederim...

16 Şubat 2025 Pazar

Tayland - Japonya Seyahati - Bölüm 2

 


Arada Skyscanner programını kontrol ederim. Ucuz uçak biletini oradan yakaladım. Bileti de GotoGate'den aldım. Havayolları şirketi de Ethiad idi. Abu Dabi'den aktarmalı uçacaktım. Sabah 07.30 gibi İstanbul'dan havalanıp, gece 00.00 civarında Bangkok'a inecektim. Tayland Türkiye'den 4 saat ileride. Aslında arada çok daha fazla saat farkı varmış gibi geliyor. Uçağın gece inecek olması tercih edeceğim bir durum değil ama biletin ucuzluğunun nedenlerinden biri bu. Uçak İstanbul'dan 1.5 saat rötarlı kalkmasına rağmen 00.30 gibi Bangkok Suvarnabhumi havaalanına indim. Bangkok'ta iki havaalanı var. Yurtdışı uçuşlar için genelde Suvarnabhumi kullanılırken, Asya ülkeleri ve ülke içinde genelde Don Mueang kullanılıyor. Tayland Türklere 90 gün vize uygulamıyor. Elinizi kolunuza sallayarak gelip girebiliyorsunuz. 

Gece 00.00'dan sonra toplu ulaşım olmadığından, Asya'nın harika uygulaması Grab ile taksi çağırdım. Uygulama çok kolay ve güvenilir. Teknoloji kullanmakta çok becerikli olmamama rağmen zorluk yaşamadım. Üstelik Tayca ya da İngilizce bilmenize de gerek yok. Uygulama da çeviri özelliği de var. Havaalanında az bir döviz çevirdim. Kurlar hali ile havaalanında daha düşük. Şehir merkezinde hem döviz bozduracağım hem de bir Tayland telefon hattı alacağım. Aracıma biniyor ve Bangkok'un sıcak gecesinde meraklı gözler ve heyecanlı kalbimle el ele tutuşup otele doğru hızlıca gidiyoruz. Asya ilk güzel sürprizini başlar başlamaz veriyor. Bugün, yani 5 Aralık Kral'ın Günü imiş. 2016'da ölen ve ülkesine 70 yıl krallık yapan, halkı tarafından çok sevilen Kral Bhumibol'un doğum günü. Ayrıca bugün Tayland'da babalar günü olarak da kutlanıyor. Ülkede törenler, kutlamalar yapılırken, sokaklarda bedava yemek , içecek, ücretsiz yollar babadan çocuklarına aktarılıyor.

Otelime vardığımda, Bangkok için bile geç bir saat olmuştu. Odama çıktığımda müthiş mutluluk kapladı içimi. Bütün seyahatim boyunca kaldığım en iyi en büyük oteldi. Standart bir otel odasının 4 katı büyüklüğünde, nerede ise bir oda büyüklüğünde balkon...Gece balkondan gelen bugüne kadar hissetmediğim kokular, sesler. Bunu kesinlikle anlatmaya kelimeler yetmez. Özellikle kokular beni o kadar benden aldı ki o kadar uykum olmasına ve yorgun olmama rağmen uzun müddet uyuyamadım. İlk geceden sonra bir daha o kokuyu hissedemedim. Çünkü alışmıştım. Artık uyuyup ertesi gün kahvaltı için o uçsuz bucaksız, yıllardır beklediğim, özlemle izlediğim, yemesem de tatlarını damağımda hissettiğim yiyecekler dünyasına adım atmalıydım.

15 Şubat 2025 Cumartesi

Tayland - Japonya Seyahati - Bölüm 1

 



Kendimi bildim bileli coğrafyaya, haritalara, bilmediğim şehirlere olan merakım sönmedi. Bu küçük ama hiç sönmeyen ateşi kendi mümkünlerimle, ona bazen kısa bazen uzun seyahatler vererek canlı tuttum. Yine de daha büyüyebilecek bir ateş olması için kendimi aşan seyahatlere imkanım yetmedi demeyeceğim, çünkü buradan bakınca asıl nedenin korku olduğunu anladım. Hayatı kendi çizdiğimiz çerçevelerle sınırlıyoruz. Tabi ki şartlar ağır ve düşünmek zorunda olduğumuz konular var. Ama işte öyle görünmez bir çizgi ki bu, anlatmaya kelimeler yetmez. Sadece hem okura hem kendime tekrar bir not olarak diyebilirim ki, tüm olanların, zorluklarının sınırını düşünmeden de "hayal et", bakalım neler çıkacak? Yanlış anlaşılmasın, herkes her şeyi yapabilir gibi bir zırvadan bahsetmiyorum. Hayat tercihlerimizle ilerlediğimiz bir yol. Seçtiğimiz yollar bizi başka yollara götürüyor. Bu tercihleri yaparken neyi gerçekten istediğimizi daha iyi düşünebiliriz belki. Mesela, ben kirada bir evde oturuyorum. Evi kapasam ve kiramı ayda bir müddet seyahate harcasam, geri kalan zamanımı da köydeki kulübemde geçirsem olmaz mı diye düşünmüyor değilim. İşte bu bir tercih. Seyahat mi yoksa barınma güvenliği ve konfor mu? Bunu her birey kendi dünyasında sorgulayabilir. Kiminin tercihleri daha zor kiminin ki daha kolay. Unutulmamalı ki her insanın derdi de kendine büyük. 

İşte trenin vagonları gibi bir duraktan diğerine giderken zihnimdeki düşünceler, yıllardır ertelediğim, o kadar uzağa gitmeye cesaret edemediğim, bütçesinden korkup, harcamak istemediğim Uzakdoğu seyahati istasyonuna tekrar geldi. Ve tüm engellerden sıyrılıp, önüme bir de gerçekten uygun aktarmalı  Bangkok uçak bileti düşünce uzun süreli bir yolculuk için daha iyi bir zaman olamaz deyip bileti aldım. Canım anneme buradan bir teşekkür etmek isterim, o nedenini bilir:) Çok da kısa bir vadeye gidişimi aldım ki caymayayım diye çünkü zamanın birinde, bir Bangkok bileti alıp gitmek zor geldiği için bileti yakmışlığım da vardır. Tam 25 günlük bir yolculuk olacaktı. Hayatımın en uzun yolculuğu.  Ruhsal olarak bir değişime yol açacak mı merak etmiyor da değildim. Neler olacaktı? Dünyanın bir ucu. Tamamen yabancı bir kültür. Kimlerle karşılaşacaktım? Hayatımın tam da temelinden değiştiği 49. yaşımın son zamanlarında beni nasıl etkileyecekti? Üstelik sadece bir sırt çantası ile yola çıkacaktım. Aktarmalı olduğu ve Bangkok'tan sonra başka ülkelere de seyahat planladığım için özgür olmak istiyordum. Ani bir karar verdiğim için bir seyahat planın yapmamıştım. Bangkok'tan sonra Chiang-Mai, Phuket tarafı, Malezya üzerinden Singapur ve Endonezya'yı kaba taslak düşünüyordum. Fakat daha sonra yine ani bir kararla Bangkok-Chiang-Mai-Phuket ve Japonya olarak planı değiştirdim. Bu değişikliğin sebebi, Japonya dışındaki diğer ülkelerin yaklaşık benzer kültürler olması ve Japonya'yı çok merak etmem idi. Böylelikle ana hatları belirli olan planımla Aralık başında, yağmurlu bir şafak öncesi, soğuk iklime yavaş yavaş veda ederek Kadıköy'den otobüse binerek havalimanına doğru yola çıktım...

7 Şubat 2025 Cuma

Beni Hiç Bir Zaman Anlayamayacaksın !

 


    Elektrikli ısıtıcının yaydığı ısı yukarıya yayılırken, baktığım yerden hayali bir dünya oluşuyor. Aylardan yılın en karanlık, en dipsiz kuyusu olan Şubat. Ne rastlantı ise doğum günüm de bu ay. Soğuk, ısıtıcının yaydığı sıcağı bile dünyadan uzaklaştırmak ister gibi yukarıya doğru itiyor. Tek başıma yağmurun altında yürüdüğüm sokaklar boyunca kaldırımların ıssızlığı ve su birikintilerinden geçerken ne kadar ıslandığım da umurumda değil. Bazen yapacak en iyi şey hiçbir şey yapmamaktır ki bunu anlayabilene kadar  bayağı hırpalanmış, su birikintilerinden hızlıca geçen arabalar ıslatmış ve sokakların soğuğu bizi yataklara düşürmüş olabilir.

      Karanlık gecenin arifesinde, kediler hatırladığı en kuytu köşelerine tekrar dönerken, seni ıslatan araba belki bir kırmızı ışıkta takılı kalmışken, olanları anlatacak birinin olmasını hep istemedin mi? Girdiğimiz onca sınavda sorulan "boşlukları" doldurduğun kelimeleri, senin yerine tamamlayacak, ağzından yanlışlıkla çıkan kelimeleri, ruhunu bilerek, yılın en soğuk zamanında elini elinin üstüne koyarak seni anladığını gözlerinden anlayacağın insanı beklemedin mi?

         Senin cevabını beklemeyeceğim sevgili okur. Çünkü sen de beni hiç bir zaman anlamayacaksın. Hayat kocaman bir "kulaktan kulağa" oyunu. Ağzımızdan çıktığında kelimeler ve cümleler, ortalıkta özgür, oradan oraya uçuşan anlamlar oluyor. Kim hangi anlamı yakalarsa onu alıyor kendine. Kendim bile kendime ne olduğunu anlatamazken, kimden neyi bekliyorum? Bunu beklemek, yılın en karanlık, en dipsiz kuyusu olan Şubatta, dışarıda ısıtıcıdan yayılan ısının, göğe doğru değil, ayaklarını ısıtmasını beklemektir. Ve bazen hiçbir şey yapmamak gerekir. Kimsenin seni anlamasını beklememek gibi.