10 Nisan 2025 Perşembe

5. Ayakta Yatanlar



Dükkana git.

Köpegi sal.

Radyoyu aç.

Çayı demle.

Kapının önünü süpür.

Sonra...sonra bekleyeceksin.

Güneşin aydınlattığı ve yavaş yavaş ısıttığı Küçükodalar sokağına vardığımızda babam sıra ile bu işleri yapardı. Sıralama şaşmazdı. Onunla beraber gittiğimde, bütün gece çişini tutmuş köpeği bazen ben dolaştırırdım. Aslında o beni dolaştırırdı. Zincir halkalarına bazen elim sıkışır, kan otururdu. Yine de en sevdiğim köpeğin beni dolaştırması idi. Ne çay demlemek, ne süpürmek. Ha babam hortumu çeşmeye takıp, ucunu büzerek tazyik yapar ve yerleri temizlerken çok özenirdim. Ama o işi bana yaptırmazdı. Çok nadir verdiğinde de beğenmez hemen elimden alırdı. Köpekle öyle mi idi? Babam kendi işlerini yapar, biz de sokaklarda köpeğin kakası ve çisi için dolaşırdık. O zamanlar elinde torba ile bokları toplamak zorunda da değildin. 

O sabahlarda kahvaltı olarak ne yediğimizi düşündü isem de hatırlayamadım. Ama bazı sabahlar, bol pudra şekerli kürt böreği yerdik. Tabi ki böreği almaya ben giderdim. Babam börek almaya giderken hiç Doğan Ustanın oğlu olduğumu söylememi istememişti. Ben de fırına ve nalbura giderken söylemekten sıkıldığım bu cümleyi tekrar etmek zorunda kalmamıştım.

Ustalar yavaş yavaş dükkana gelmeye başladıklarında "umut" etmeye de başlarlardı. Hatta bence evlerinde uyanıp, yüzlerini yıkamaya gittiklerinde ve tuvalete oturduklarında başlarlardı umut etmeye. Yoksa her gün nasıl geçerdi? Arabanın sol çamurluğuna kaynak tutup, çekiçleyip, soğusun diye benim kovaya süngeri batırıp sürmem arasında geçmezdi. İnce zımpara ile koca Nova'yı zımparalamakla hiç geçmezdi.

Bir umut lazımdı. O yüzden ustalar ilk is bir altılı ganyan bülteni aldırırlardı bana. Çekicin sesine, zımparanın sürtünme sesi karışırken, ayaklarda hangi atların gelebileceği tartışılırdı. Sonra oturulur eldeki paranın el verdiği ölçüde atlar yazılırdı. Ne var ki beşinci ayakta gelebilecek üç at vardır ve eldeki para yetmemektedir. Bu durumu kurtarabilecek şey Doğan Ustaya bugün altılıda parayı bulacaklarını ama para gerektiğini söylemektir. Doğan Usta ikiletmez ve kupona ortak olur. Çünkü Doğan Ustanın da umuda ihtiyacı vardır.

Ayakların koşulacağı saatler bellidir ve üç sokak ötedeki ganyan bayiye gidip sonuçları ögrenmek benim işimdir. Öğlen güneşi kendini ikindiye doğru devirmeye başladığında ben dört kez bayiye gidip, siyah tahtanın üstüne yazılan atların numaralarını öğrenip, dükkana koşmuşumdur. Son iki ayak kalmıştır ve 4/4 gidiliyordur. Gün kendini bitirmeye hazırlanıyorken keyifler yerindedir ve altılının bugün kaç lira verebileceği hesaplanmaya başlamıştır. Çünkü beşinci ayağa üç at yazılmış. Altıncı ayak da zaten garantidir. Beşinci ayak zamanı gelince beni hızlıca bayiye yollarlar. Ben bile heyecanlanmışımdır. Ganyancı tahtaya henüz kazanan atı yazmadığı için karşısındaki kaldırıma oturur beklerdim. Sonra...sonra dükkana gitmek istemezdim. Çünkü bir dükkan insanın umutlarının kırıldığını benden öğrensinler istemezdim. Sonucu söylediğimde bazı ustalar benim bir daha gidip bakmam konusunda ısrar ederlerdi. Beşinci ayakta yazdıkları üç at gelmemiştir ve sürpriz bir at gelmiştir, mümkün olmamalıdır bu durum. Doğan Usta bir daha onların gazına gelmeyip para vermeyeceğini söyler. Herkesin başı önüne eğilir, gün bir umutla bu kadar gitmiştir. 

Herkese bir umut lazımdır. Sabah kalktığında o günü güzel bir gün kılacak bir umut. O yüzden umut devam etmelidir. Beşinci ayakta yatsan da...


Tüm beşinci ayakta yatan kaporta ve boya ustalarına rahmet, saygı ve selamla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder