Otel aslında kocaman bir hostel. Ortaokul ogrencileri etrafta bagırışıyor. Odam 5.katta ve terasın hemen yanında. İçerisi fena değil. Penceresi Duomo'nun kubbesini görüyor. Tuvalete girip hemen dışarı atıyorum kendimi. Bu saatte nerede yiyeyim diye düşünmeden Mercatoya yani pazara doğru yol alıyorum. Pazarın ilk katı aksamları kapanıyor. İkinci katında yerel lezzetlerin ve içkilerin olduğu bar ve restoranlar var. Alıp ortadaki masalarda yiyorsun. Çoğu Avrupa sehrinde bu var. Vakti olmayan icin harika bir fırsat. Yerel lezzetlerin hepsini bir yerde buluyorsun. Genelde de iyi olurlar. Yazının burasında bir talebim olacak sevgili okur. Yazarken bu noktalamalı harfleri kullanırken ingilizce olmayan harflerde, o harfin üzerine basıp tutman gerekiyor ve bu beni yoruyor. Bu durum yazı yazma şevkimi kırıyor ve yazı tam akarken, parmağım harfin üzerinde takılı kalıyor. Sürekli arkama dönüp "hadi ama" demek zorunda kalıyorum. Zavallı parmaklarım da, sokakta annesinin arkasında düşmüş ama annesi fark etmemiş çocuk gibi, annesine mi yetişsin, canının yandığına mı acısın. O yüzden bi zahmet noktalamalı harfleri siz uyduruverin olur mu:)
Domuz kaburga harika idi. Sosisler icin ayni seyi diyemeyecegim. Ama karnim doydu. Artik biraz yuruyup, odama gidip yatabilirim. Ertesl gun bir sehirde en sevdigim kesfetme gunu. Serseri yuruyus gunu. Bir nehrin kivrimlarinda suruklenircesine. Her kosebasi yeni bir kesfedis, surpriz.
Gece gayet iyi uyudum. Sabah otelin kahvaltisina baktim ama umit vermedi. Ben de sokaklarda yurumeye basladim. Ac iken cok yemek odakli oldugum icin bunu bir an once gecistirip daha rahat gezmek istedigimden ilk gordugum kafede bir seyler atistirdim. Hava bazen yagmurlu ama cok sıkı degil. O yuzden rahatim. Kimi zaman bir kafede kahve icip, bir yerde biseyler atistiriyorum. Sehir merkezinin tumu eski yapilar. Her yer tarih, sanat. Medicileri duymussunuzdur. Bu kente ortacagda sekil vermisler. Guc ve para icin kapali kapilar ardinda bir suru sey yapmislar. Bu konu derin bir konu ama bu yaptiklarini hafifletmek icin de kiliseler, sapeller yapmislar. Dini hikayeleri resmedip icerilerine kendilerini dahil etmisler falan filan. Kitaplar oyle yaziyor.
Sehir heykellerle de dolu. Yemekler ise tabiki Italyada oldugum icin harika. Her yedigimi anlatmayacagim ama iki sey, yok yok yedigim uc seyi en iyiler listesine alacagim. Birincisi kesinlikle bu hayatta yedigim en iyi seylerin baslarina yerlesecek olan yine Mercatodaki Da Nerbone'da yedigim mide, iskembe ve et karisimi sandvic ve corba. Muhtesem. Hic kokmuyor bizdeki gibi. Sakatat sevmeyenlere versen hapir hupur yerler.
Ikincisi sandvicler. Kocaman ekmegin arasina degisik sarkuteri urunlerinden kombinasyonlar yapip aliyorsunuz. Unlu olan dukkanlarin onunde uzun kuyruklar olusuyor.
Ucuncusu ise yaban domuzlu tagliatelle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder