düşünceler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
düşünceler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2025 Salı

İtiraz edenler olsa da / Bazı şeyler kısmettir.

 


Çocuk iken bir kaset vardı. Üzerinde mavi çizgiler olan arka fonu beyaz kaset. O kaseti döndüre döndüre, babamın getirdiği konsollu araba teybinde dinlerdim. Bir şey anlamazdım İngilizce idi. İngilizce, İngiltere'den bile uzaktı o zamanlar. Kendi İngilizcemle söylerdim sözlerini. O konsollu araba teybi de çalıntı imiş iyi mi? Babama satan adam bir arabadan çalmış. Teybi bizden geri aldıkları son ana kadar dinledim. Dinlediğim sıralar babamı da biraz karakolda sorguladılar sanırım. Adamın suçu yok tabi ama ben o sürede kaseti 1-2 kez daha dinlemişimdir.

Sonra hep bir kenarlarda saklandı o kaset. Ben de saklanmasında emek sarfettim. Hatta sana şöyle söyleyeyim. Lise de Heavy Metal dinlemeye başladığımda ve bu sefer çalıntı olmayan, kayıt bile edebilen bir teybimiz olduğunda, o mavi çizgili kaset üzerine bir şey kaydedilmeden o dönemi atlatmıştı. Gençlik yıllarımda merak ettim tabi bu kasette çalan şarkıların kime ait olduğunu. O zamanlar teknoloji müsait olmadığından kolay olmadı bulmak. En sonunda şarkıların Eddy Grant'e ait olduğu anlaşıldı.

Şimdi aklımın farklı taraflarında farklı düşüncelere tezahürat yapan adamlar, bir fikir üzerinde en sonunda mutabık kalıp kesinlikle "bazı şeyler kısmettir" diye hep bir ağızdan bağırmaya başladıklarında kulaklığımda Eddy Grant çalıyordu. Ta çocukluğumun ufuk çizgisinde görülebilen en uzak noktalarında çalan Eddy Grant. Yani bazı şeyler kısmetti. Ya da kaderdi. Onca itiraz eden olur, olacaktır. Bana da çok dediler, kendi içimde bölündüm sorguladım. Geldiğim Eddy Grant noktasında polisler de babamın bir suçu olmadığını anladıkları gibi ben de kesinlikle bazı şeylerin kısmet oldugunu anladim.

Balık tutanlar iyi bilir kısmeti. Bazen balığa gidersin, sağ yanındaki, sol yanındakiler balıkları çeker dururlar. Onların iğnelerinden takarsın, aynı derinliğe salarsın, dua edersin, sağ ayağını kaldırır, en olumlusundan pozitifinden düşünürsün. O balık sana gelmez. Yan taraftakiler çekmeye devam eder. İşte o an artık ben zorlamayacağım, seni bilmem. Gider eve mi yatarım, yaz ise şortumu giyer denize mi girerim. Yok yok, kulaklığımı takar Eddy Grant dinlerim. Çünkü her şeyi yapabileceğimizi , kendimizi geliştirmemiz gerektiğini söyleyen her zırvadan sıkıldım. Sıkıldım, elimden gelen her şeyi yaptığıma inanmayanlardan. O yüzden "bazı şeyler kısmettir".


10 Eylül 2024 Salı

Düşünmeler / Aradığın Zıddındadır


Sonda söyleyeceğimi başta da söyleyeceğim sevgili okur: Aradığın zıddındadır. Hadi genelleme yapmamak adına şöyle söyleyeyim: Eğer hala aradığını bulamadığını hissediyorsan, bir kez de aradığının zıddına bakmayi denemez misin?

Ne kadar iddiali bir fikir değil mi? Sana bugune kadar aslında gitmen gereken yolun tersine gitmiş olabileceğini söylüyor. Çoğumuz için bildiğimiz yolda giderken, oturup acaba diye bile düşünmeden ilerleyeceği kadar sert. Bir nefes alıp oturanların, onca yol yorgunluğunu bir nebze hafiflettiğini aklına getiremeyecek kadar karmaşık. Kalan bir elin parmakları kadar olanlarımızı birbir, bu kadar yürünmüşlük, emek boşuna değil, varacağımız yer yakınlaşmış olmalı dedirtecek kadar kalkıp devam ettiren. Ve nadir olanımızın denemeye değer deyip tersine yola çıkartacak kadar cesaret gerektiren.

Neden peki aradığımız zıddında olabilir? O kadar açık seçik ne istediğimizi bilirken. Bence diyeceğim cümlenin başında ve yine belirtmek ihtiyacı duyacağım; benim adamda yaşadıkların, kurallar, korkuların, travmalarından dolayı, zihnin aradığını hic aramayı akıl edemeyeceğin yerlere saklayabilir. Hani bazı filmlerde olur ya katil, katili arayan dedektiftir gibi. Aranır durulur aranan, arayan pes eder, tekrar kalkar, hayat akıp geçer. Belki de bulunmaz hiç. Çoğumuz da bulamayacaktır. 

Çok da uzatmadan lafı, önümde sahile vuran dalgalara da zaman vermek istediğimden sana son bir söz söyleyeceğim. Ha başta da söylemiştim ama sonda da söyleyeceğim demiştim.

Bir de zıddına baksan, bir kapı aralayıp. Tekrar kapatmak senin elinde. 

3 Eylül 2024 Salı

Düşünmeler / Keyfimin Kahyası

 


       Kendime ait bir ada olarak da tanımlayabileceğim, Düş Tarlaları blogunda sürekli yaşamaya ve bir hayat kurmaya çalışmaya başlayalı yaklaşık 3 ay oldu. Bu süre zarfında olanları, yine bu adada kalması için buraya aktarmak istedim. En çok da insanın kendine anlatısı olma tarafı hoşuma gidiyor. Geçenlerde 35 yıl önce yazdığım notları buldum da hem kendimdeki değişimi hem değişmeyenleri görmek, nerelerden geçtiğimi hatırlamak, yüzümde gülümsemeler bazen de çatık kaşlar yarattı.

İnsanın yaşadıklarından ziyade yaşadıklarını yorumlayış biçimi fark yaratıyor sanırım. Sanırım diyorum çünkü bir önceki cümlede belirttiğim gibi bu konu da benim yorumum. Genellenmeye, doğru olmaya ihtiyacı da yok, ihtiyacım da yok. Neden mi? Her defasında tekrarlamaktan bıkmadığım gibi, "Belki de bunlar yaşanmamıştır, ben uyduruyorumdur", ve uydurmalarım benim adamın sınırlarını belirler. Bir ada dört tarafını da su kaplıyorsa adadır. Öyle ise Kaşık Adası ne kadar bir ada ise Amerika kıtası, Avustralya ve hatta Asya, Avrupa ve Afrika birbirini bağlayan o küçücük kavşakları da onlara dahil olduğu için bir ada değil midir? Gayet de bir adadır. Yani uydurmaların, hikaye ve masalların ne kadar akıl almaz ise o kadar büyük adalar oluşmaz mı? Ve bir adanın etrafının su ile çevrilmesi mi gerekir? Mesela dünyamız bir ada olamaz mı? Onun da yuvarlak ya da yuvarlağa yakın biçimini çevreleyen uzay boşluğu su yerine geçmez mi? Bence geçer. Ve nice örnekler verebilirim sana beni okuyan , okuyacak olan, tanıdığım , tanımadığım, okuyacağım deyip bir kere bile linke girip okumayan. Etrafımızı saran yalanlar, kurallar, düzen ya da kaos da bizi bir ada yapmaz mı? 

Ada önemlidir ve her ada kendine özgüdür. Aynı her insan her olayı farklı yorumlayıp kendi adasını oluşturduğu gibi. Yıllardır yazdıklarımı ne yapacağım diye düşünmeye bir son verip kendi adamın içinde bir göl oluşturup, Düş Tarlalarında yazmaya başladım. Sürekli, sınırı olmadan, canım ne isterse, istediğim kadar uydurarak. Doğduğumuzdan beri bize dayatılan kurallar, hedeflerden (aynılarını biz de yapıyoruz yani kendimizi bu durumdan soyutlamadan) sıyrılıp keyfimin kahyası olmaya çalıştığım son 6 ayda, kendimi soğuktan ve yağmurdan koruyacak bir çatı inşa etmeyi, toplayıcılıkla ve avcılıkla besinimi sağlamaya başardım. Artık sabahları alarmla kalkmıyorum. Bir şeyler yapmadığım zaman kendimi suçlamayı bıraktım. Anladım ki bizi en çok bağlayan konu bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzun dayatılması ve yeterli olmadığımız hep daha ileri gitmemiz gerektiği konusunda yaşadığımız kendimizi suçlamalarımız. Şöyle bir düşün; besleyici yemekler yememek, dersi anlamamak, sınavdan daha yüksek not alamamak, kan değerlerimizin belirtilen değer dışında olması, günümüzün artık tiksindirici boyuta ulaşan pozitif olamamak ve enerjimizin düşüklüğü:), yöneticinin her geçen sene çıtayı yükseltmesi, eşinin sevgilinin onunla yeterli derece ilgilenmediğini söylemesi, ve daha niceleri...

Ne dedim en önemlisi hiç bir şeyin yeterli gelmemesi, bir şeyler yapmak zorunda bırakılışımız ve bırakmamız. Koltuğunda hatta koltuğun yoksa dünyanın sana sunduğu her hangi bir zeminde oturmak ve geleni geçeni izlemek. Bulutları seyretmek, kokuları hissetmek. Gayet yeterli ve kendi kendine yeten bir ada olduğumuzu ve dalgaların bize vurup geri çekilmesi için bir şey yapmak zorunda olmayışımızı bilmek, keyfimizin kahyası olmamızın ilk adımı.

Daha yazacaklarım var ama keyfim yeter diyor , gidip kanepeme uzanacağım, ben onun kahyasıyım.