17 Ekim 2009 Cumartesi

Keşiş ve Zeybeklerin Diyarı'ndan


Tam da zamanıdır.

İncir toplanmış, kurutulmuştur.

Çoban Endymion, Ay Tanrıçası Selene, Amazonlar, Zeybekler, Efeler...

Dağlardaki mağaralarında saklanan keşişler...

Hepsi de yeni mahsulü beklerken;

Kadim dostlar vasıtası ile mevsimin ilk kurutulmuş incirlerini,

Aydın Mazın Köy'den alıp getirdik.



Düşlerin sınırı olmasın diye...

Çünkü tam da zamanıdır düş kurmanın...

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kutsal İncir

Kutsal kitaplarda adı geçen iki meyve vardır...

Zeytin ve incir...

Düş Tarlaları zeytinle haşır neşir olsa da incire daha dokunamamıştı.

Bir sonbahar yeli ile incir kokusu odanın içine dolunca,

bahçedeki siyah incire tırmanıp dikkatlice sepeti doldurdum.






Dikkatli diyorum çünkü bu kutsal
meyvenin bir çok efsanesi vardır;

*İncirden düşen iflah olmaz
*İncir ağacının altında birşey yetişmez.
*İncir sütü yara yapar.
*Ocağına incir ağacı dikmek...

Kazanın içine altın oranlarda şeker, su, limon koyup saatlerce kaynattım.

Ve kış boyunca yiyeceğimiz incir reçeli ve tatlısı tüm albenisi ile ortaya çıktı.


İster sabah kahvaltısında ekmek üstünde, ister kaymak, fıstıkla bir akşamüstünde....


Tüm kutsanmışlıklarımızla...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Antik Roma'nın Peşinde...

İnsanoğlu daha çok para kazanmak adına kendine türev ürünler yaratma derdine bu kadar düşmese idi, şimdi biz de uzaklarda bir yerlerde sonbahar rüzgarları ile bir o yana bir bu yana sallanan bir incir ağacının altına uzanıp, doğanın mırıldandığı melodileri dinleyebilirdik. Herkesin basit ihtiyaç maddelerini ürettiği ve takas ettiği bir dünyada...


Düş tarlaları türevleri sadeleştirip en basite ulaşmak için yaptığı yolculukta deneyimlerini arttırıyor.




Yazın yolculuklarından birinde temin ettiğimiz sarı kantaron otlarını, çok iyi kalite zeytinyağı ile birleştirip, güneşte tam iki ay beklettik. Kantaron yağlarımız artık hazır.




Trekkinglerden tanıdığımız, bu maceralar sırasında oluşan yaralarımıza köylülerin sürdüğü bu mucizevi doğal ilaç yaraları inanılmaz bir hızda iyileştiriyordu. Yanıklara ve cilt güzelliğine de faydalı olan bu karışımın kökleri Antik Helen ve Roma medeniyetlerine kadar gidiyor.





Sağlıkla...










5 Nisan 2009 Pazar

Zeytin - Zeytinyağı - Zahter


Güneşe susamış toprakları, askerden gelen oğlunu kucaklar gibi sarmalarken güneş;

Öper ve hayat bağışlar ölü tohumlara...

Ve bu tohumlar bir cumartesi kahvaltısının renklerini oluşturacakları zamanı beklerken;

Yavaş yavaş gelen kervanın sahibini sorar hancı.

Düşler Tarlası cevabını alınca;

En güzel odayı ve şilteyi hazırlar.

Develere su ve ot getirilir.

Çünkü;
Bir an önce tadılması gereken lezzetler vardır yükünde...


Düş Tarlaları şimdi de Türkiye’nin en önemli oluşumlarından biri olan İmeceevi’nin ürünlerini sizlerle paylaşmaya başlıyor.
Kazdağları’nın Ege ile buluştuğu Küçükkuyu’daki bu ekolojik çiftliğin sınırlı sayıdaki ürünlerinin lezzeti damağınızda uzun süre unutulmayacak anılar bırakacak.

Hiçbir tarım ilacı, suni gübre kullanmadan yetişen zeytinler “dövmeden” toplanarak keten çuvallara koyulur ve geleneksel (antik) preste sıkılır. Bu kadim meyvelerin sırları şişelere dökülerek, tüketicisi ile buluşması için kapakları kapatılır.

Yine aynı zeytinler, cam kavanozlarda salamura edilerek beğeninize sunulur. Zeytinlerin bu salamura işleminde hiçbir katkı maddesi kullanılmadığı, renklerinin ve çekirdeklerinin kömür gibi olmamasından bellidir.

Ve yine Düş Tarlaları düşündü, düşündü ve zeytinyağı ve zeytine en çok yakışan baharat karışımını Ürdün topraklarından buldu getirdi. Yabani kekik ya da dağ kekiği denilen “zahter” i tatmanız ve keşfetmeniz için binlerce kilometre yol yaptırdı kervanlarına...Zahter ayrıca içinde bulunduğu karışıma da isim verir. Bu karışımın içinde bir çeşit dağ kekiği olan zahter ve özel baharat karışımı bulunur.

Ekmeğin zeytinyağına bandırılmasından sonra bu karışıma batırılarak yenilmesi bazı toplumlar için vazgeçilmez bir lezzettir...

Afiyet olsun...

29 Mart 2009 Pazar

Defne Sabunu - Zeytinyağı Sabunu - Ihlamur


Kışın ve ekonomik krizin tüm ağırlığını omuzlarımızda hissettiğimiz bir dönemi, baharın serin rüzgarları ile üzerimizden atmaya calışırken, Düş Tarlaları hepimize biraz yardımcı olmak ve üzerimizde biriken stresi atmamıza yarayacak yepyeni bir ürünü yine uzak diyarlardan getirdi.

Defne ağacının ilkbaharda açan sarı ve beyaz çiçekleri, sonradan zeytin tanesine benzeyen meyvelere dönüşür. Sonbaharda bu meyveler toplanarak su ile dolu kazanlarda odun ateşinde kaynatılır. Tahta teknelere aktarılarak soğumaya bırakılır. Soğuyan meyveler elle ovularak bulamaç haline getirilir. Kazanlara tekrar doldurularak yağ kesmeye başlayıncaya kadar kaynatılır ve soğumaya bırakılır. Yağ süzülerek kaplara doldurulur ve sabun haline getirilir. Ve bu işlemlerin hepsi el emeği ile yapılır.

Defne sabunu saç dökülmesine, kepeklenmeye, deri hastalıklarına iyi gelir. Cildi nemlendirir ve terapi etkisi gösterir. Müthiş güzel kokusu sizi bulunduğunuz yerden alıp Akdeniz’in kadim kentlerinden birine götürür. Yüzyıllık bir konağın avlusunda, sedir divana oturup, evin büyükannesinin yıllanmış yüreğinden kopup gelen bir türkü eşliğinde mavi göğe bakar bulursunuz kendinizi...

Üstelik bununla da kalmadık. Sizler için bir nevi arınma paketi hazırladık. Mudanya’nın zeytinyağı ve Antakya’nın meşhur defne sabunu ile yıkanırken, ıhlamurunuz ocağınız üzerinde kaynasın ki afiyetle içesiniz diye...


NOT: Dışarıda hava güneşli ve ağaçlar çiçek açmaya basladı. Keşfetmek için doğaya çıkma zamanı. Unutmayın !

21 Mart 2009 Cumartesi

Bahar Geldi !


Şimdi,

Saklandığı yerden sobelediğimiz güneş yanımıza doğru gelirken;

Çatı aralarına saklanan tüm şehir kuşları, kışın yazdıkları şarkıları söylemeye başlarken;

Bahar esintileri vücudumuzu okşar, Eros oklarına hedef seçerken;

Ağaçların dalları şenlenirken;

Aklımıza bir kelime düşer.
Adı bahar...

Şimdi düşlerinizi sıcak yataklarından kaldırıp, elinden tutup, deniz kıyısına inme vakti.

Düş Tarlaları “ilk” baharını yaşarken, tüm dostlarını sevgi ile selamlayıp, baharlarını kutlar...

5 Mart 2009 Perşembe

Tarhana-Erişte-Kaşık Mantısı-Armut ve Erik Kurusu


Derler ki;

6 mart gelince üçüncü cemre toprağa düşer...

Derler ki;

Tohumlar uyanır, ağaçlara su yürümeye başlar...

Derler ki;

Güneş yüzünü gösterir, günler gecelere erişir...

Derler ki;

Yüreklere aşk dolar, bahar gelir, düşler gerçeğe döner...

25 Şubat 2009 Çarşamba

Zeytin ve zeytinyağı sabunu


İstanbul’dan Adalar’a doğru baktığımızda, bazı günlerde adaların arkasında bir dağ silsilesi görürüz. Ve bizim gözlerimizin göremediği o dağların arkasında, İstanbul’un seslerinin ulaşamadığı, Marmara’nın dalgalarının kıyısına vurduğu sahillerde küçük köyler kuruludur. Ahalisi mübadele zamanında Selanik’ten, Girit’ten getirilip yerleştirilmiştir.





Bu köylerde Marmara’nın ılıman iklimi ve bereketli toprakları, gün görmüş ellerle buluşunca Türkiye’nin en güzel sofralık zeytini üretilir. Zeytinyağı ve zeytinyağı sabunu yapılır.








Düş Tarlaları soğuğun iyice hissedildiği bu günlerde üşenmeden Tirilye’ye uğradı, köylülerle sohbet etti. En güzel zeytinleri heybesi aldığınca tatmanız, en güzel zeytinyağından yapılma sabunları da şehrin suniliğinden arınmanız için getirdi.


Afiyet ve sıhhatler olsun...

1 Şubat 2009 Pazar

Bal



















Şehrin seslerinden, kalabalığından bir an için kurtulup;

Sislerin ardındaki ülkenin derin ormanlarında, kestane, ıhlamur ve yüzlerce çeşit çiçeğin özünden bal yapmaya çalışan saf Kafkas arılarının hikayesini dinlerseniz eğer;

Onların da bir düş kurduğunu anlarsınız.

Hiçbir zaman göremeyeceğimiz patikaları, kadim ormanları, rengarenk çiçekleri, derelerin şırıltısını, yaylaların temiz havasını, cömert insanların türküsünü aşk ile yoğurup, insanoğlu tadıp da belki asıl değerli olanın ne olduğunu anlar diye gece gündüz uğraşır, düş kurarlar...

Yıllar önce sırtıma çadırımı ve matımı vurup yağmur altında saatlerce Macahel yaylalarında yürüdükten sonra, 1200 metredeki tahtadan yayla evinde beni sarılar yanan kuzinesinin yanında, masasının üstünde yiyecek neyi varsa onunla karşılamış olan Macahel’li Erdal ile geceler boyu sohbet etmiştik.

Onca yükseklikteki kovanlarına bakmaya giderken taşların ve derelerin üstünden bir keçi çevikliği ile tırmanmasını hayran hayran izlemiştim. Ayılar zarar vermesin diye onlarca kilometre yolu neredeyse hergün gidip gelirdi. Balın tadına baktığımda ise bu emeğin, doğanın ve arıların düşleri karşısında saygı ile eğilmiştim.

Şimdi yıllar sonra, arılar aynı düşü görür, Erdal aynı yolları yine tırmanırken, Düş Tarlaları birçok engeli aşarak sizlere kadar ulaştırdı bu enfes tadı.
Macahel Kestane Balı, kestane, ıhlamur ve meyve ağaçları çiçeklerinden öz toplayan saf Kafkas arılarının emeğidir. Artvin’in Macahel bölgesinde tamamen organik yollarla üretilir. Bölge Unesco tarafından korumaya alınmıştır ve gerek Türkiye gerek dünyanın el değmemiş nadir bölgelerinden biridir.

11 Ocak 2009 Pazar

Kuru Meyve










En uzun geceyi geride bırakalı günler oldu.

Mor dağların ardında, Fırat'ın kol gezdiği ovalarda, elma, dut, kayısı ağaçları yazın gelmesini ve bal damlayan meyvelerini düşlüyor şu an.

İşte geçen yaz düşleri gerçeğe döndüğünde bir kez daha;

Şükran, Meryem, Nebahat teyzeler, taş evlerinin teraslarında merhametli Erzincan güneşine ve rüzgarına kurumaya bırakmışlardı ağaçların düşlerini.

Ki bu en uzun gece ve onun küçük kardeşlerinde;

Torunları masallar dinlesin,
Gençler uzak diyarları düşlesin,
Yaşlılar geçmiş güzel günlerini hatırlasın diye...