ENDÜLÜS DİYARI / GRANADA - 8 & 9. GÜN
Guadalquivir nehrinin debisi azaldıkça benim de diyardaki günlerim tükeniyor. Son kale Granada'ya vardım ve yerleştim. Şehir ne kadar da sessiz ve ruhsuz geldi. Umarım tüm şehir böyle değildir. Merkeze doğru yürümeye başlayıp Granada Katedrali'ne ulaşınca doku değişti. Kalabalıklar arttı. Sanki şehrin tüm sakinlerini ve misafirlerini kutsamak istercesine kalbine konmuş bir yapı. Dört tarafındaki sokaklar dolup taşıyor. Yemeklerin renkleri, kokuları dayanılmaz. Katedralin bir tarafından nehre doğru bir tarafından Elhamra Sarayı'na doğru gidiliyor. Elhamra'yı yarına bırakmak istediğimden nehre doğru yürüyorum, hava çok sıcak mayıs başı olmasına rağmen. Nehir prangalanmış daha çok bir su kanalı gibi ama tertemiz.
Nisan ve Mayıs bu bölge için belki de tüm kuzey yarımküre için festival zamanı. Granada'da Las Cruces de Mayo festivaline denk geldim. Las Cruces de Mayo, haçların, çiçekler, küçük büyük sevimli objelerle süslendiği, şehir meydanlarında belirgin bir şekilde sergilendiği, kadınların geleneksel giysiler giyip dans ettiği, müzik ve içkinin eşlik ettiği bir festival. Kökleri dini temellere dayanıyor. Mayısın ilk haftasında gelirseniz şehrin çeşitli küçük meydanlarında, köşelerinde siz de bu hayata katılabilirsiniz.
Şehir aldı kattı beni önüne. Tepedeki kaleye çıkar gibi kıvrıla kıvrıla ilerledim. Güzel evler, insanlar, kokular sesler beni efsanevi Elhamra'nın karşısına getirdi. Bir akşam üstü dalıp gittim. Nasıl alçakgönüllü , bir o kadar haşmetli. Bir gemi gibi demirlemiş Granada göğüne. Arkada Sierra Nevada dağları. Geçmiş saklandığı yerden uyanacakmış gibi. Elhamra'yı kurcalamayı bırakıp farklı bir yoldan aşağıya doğru yuvarlandım. Bir de maratona denk gelmişim. Binlerce insan koşuyor. Karşılarından durup bir kaya gibi, sağımdan solumdan uçuşmalarını izledim. Ben bu akşam ne yedim. İnan unuttum sevgili okur. Elbet güzel bir şey yemişimdir. Zihnim kendine saklamak istemiş. Zorlamayayım.
Ertesi sabah, Elhamra günü. Bileti önceden almıştım. Otelin yanındaki sokakta mahalle sakinleri ile kahvaltıya oturdum. Kızarmış ekmek üstü rendelenmiş domates ve sarımsak , üzerine muhteşem rayihalı zeytinyağı. Basit, doyurucu, zihni meşgul etmeden. Bir şort bir tişört sokağa çıkar gibi. Karşı masada oturan amca babamı hatırlattı. Özenli giyimi, saçlar hafif ıslatılıp taranmış. Gömlek üstüne tertemiz bir hırka. Göğüs hizasına kadar fermuarı çekilmiş. Üşütmek zordur bu yaşta. Dikkati elden bırakmamak gerek. Muhtemelen eşini kaybetmiş. Hatta 3-4 sene geçmiş üstünden. Evde kahvaltı etmektense burada yalnızlığını sunuyor dükkana, insanlara. Kızarmış ekmeğin üzerine domates rendesini aheste sürüyor. Bekleyecek, bekletecek kimse yok. Her şeyin hakkını vererek. Baba, huzur içinde ol...
Generalife denen Elhamra Sarayı bahçeleri uçsuz bucaksız. Eğer bahçe ve sarayı hissederek ve hayal ederek gezmek istiyorsanız 1 gün yetmez. Eğer bakıp geçerim görmesem de olur diyorsanız yarım gününüzü ayırın. Huzurun şatafattan değil basitlikten geçtiğinin farkındalığına vardığını bir mekan olabilir Endülüs yapıları. Bu basitlikte sana aktaracağım bir iki fotodur sana. Gerisi senin hayal gücün.
Akşam üstü otobüse biniyor ve Malaga'ya yola çıkıyorum. Yarın sabah uçak var. Bu diyarda bir daire çizmeye çalıştım. Belki biraz dörtgene belki de ters piramide benzedi. Piramit lafını öylesine söyledim, havalı geldi. 1,5 saat sonra başladığım yere döndüm. Eşyaları otele bırakıp 10 gün önce bir gece oturduğum restorana gittim. Bu sefer yemediklerimden söyledim.
Salyangoz ve kömür ateşinde ahtapot. Sonra...Sonra gidip uyuyorum. Başka bir hayale uyanmak için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder