8 Mart 2010 Pazartesi

Kırmızı Lahana Güzellemesi

Kasım yağmurları ile birlikte ektiğim kırmızı lahana fideleri Ocak sonu olgunlaşıp kendini göstermeye başlamıştı.
Mart ile birlikte hala ortasında toparlanıp yuvarlak hale dönüşmediğinden ve mevsim artık bahara döndüğünden kaderinin ne olacağına erken bahar gecelerinin birinde karar verdim.
Bir kısmını söküp yerine maydanoz ve dereotu ektim. 5 kökü ise kaderlerine kendileri karar vermeleri için yerinde bıraktım.





Yaprakları bıçakla gövdeden ayırıp iyice yıkadım.



Küçük yaprak ve gövdeden salata,






Büyük yapraklardan ise dolma yaptık.




Şimdi söyle ey güzel lahana...
Salata mı olacaksın dolma mı?

6 Mart 2010 Cumartesi

Terkos Kuzey Denemesi ve Yalıköy




















Terkos'u kuzeyden geçiş denemesi için 28.02.2010 günü harekete geçtik.

Fakat İski'nin kuzeyden geçişi izine bağladığını öğrendik.

Bizde bir sonraki nokta olan Yalıköy'e gidip kendimize Engin Abi'nin yerinde balık ziyafeti çektik.

Sisli ormanda çamura bulanmış arabamızın yanında kendimize kahve yaptık.


Sessizliğe ağ atıp cevap bekleyen balıkçılar gördük kanallarda...
Susmuş isyanlar gördük köylülerin yüzlerinde...
Herşeye rağmen yine gelen baharı gördük.

21 Şubat 2010 Pazar

Terkos Keşif Gezileri











Bahar geldi.
İlk cemre düştü; havaya.
14.02.2010 günü Terkos doğu keşif gezisinin ardından,
21.02.2010 günü Terkos batı keşif gezisi tamamlandı.
4 kişinin katılımı ile gerçekleştirilen geziye,
Fazıl abinin özel soslu turna ve sazan balıkları ile başladık.
Odun ateşinde demlenmiş çay ve sucukla devam ettik.
Kah yağmur yağdı kah güneş açtı.

Geçmiş sevgililer günü adına;

Afrika'nın bin parçaya bölünmüş ülkelerini,
tek cumhuriyet yapmak gibi,
yüreğimin köşelerini, bucaklarını,
aşkının bayrağı altında topladım.

Başkenti sen,
dili sen, dini sen.

Mahpiuluta-2006

17 Ekim 2009 Cumartesi

Keşiş ve Zeybeklerin Diyarı'ndan


Tam da zamanıdır.

İncir toplanmış, kurutulmuştur.

Çoban Endymion, Ay Tanrıçası Selene, Amazonlar, Zeybekler, Efeler...

Dağlardaki mağaralarında saklanan keşişler...

Hepsi de yeni mahsulü beklerken;

Kadim dostlar vasıtası ile mevsimin ilk kurutulmuş incirlerini,

Aydın Mazın Köy'den alıp getirdik.



Düşlerin sınırı olmasın diye...

Çünkü tam da zamanıdır düş kurmanın...

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kutsal İncir

Kutsal kitaplarda adı geçen iki meyve vardır...

Zeytin ve incir...

Düş Tarlaları zeytinle haşır neşir olsa da incire daha dokunamamıştı.

Bir sonbahar yeli ile incir kokusu odanın içine dolunca,

bahçedeki siyah incire tırmanıp dikkatlice sepeti doldurdum.






Dikkatli diyorum çünkü bu kutsal
meyvenin bir çok efsanesi vardır;

*İncirden düşen iflah olmaz
*İncir ağacının altında birşey yetişmez.
*İncir sütü yara yapar.
*Ocağına incir ağacı dikmek...

Kazanın içine altın oranlarda şeker, su, limon koyup saatlerce kaynattım.

Ve kış boyunca yiyeceğimiz incir reçeli ve tatlısı tüm albenisi ile ortaya çıktı.


İster sabah kahvaltısında ekmek üstünde, ister kaymak, fıstıkla bir akşamüstünde....


Tüm kutsanmışlıklarımızla...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Antik Roma'nın Peşinde...

İnsanoğlu daha çok para kazanmak adına kendine türev ürünler yaratma derdine bu kadar düşmese idi, şimdi biz de uzaklarda bir yerlerde sonbahar rüzgarları ile bir o yana bir bu yana sallanan bir incir ağacının altına uzanıp, doğanın mırıldandığı melodileri dinleyebilirdik. Herkesin basit ihtiyaç maddelerini ürettiği ve takas ettiği bir dünyada...


Düş tarlaları türevleri sadeleştirip en basite ulaşmak için yaptığı yolculukta deneyimlerini arttırıyor.




Yazın yolculuklarından birinde temin ettiğimiz sarı kantaron otlarını, çok iyi kalite zeytinyağı ile birleştirip, güneşte tam iki ay beklettik. Kantaron yağlarımız artık hazır.




Trekkinglerden tanıdığımız, bu maceralar sırasında oluşan yaralarımıza köylülerin sürdüğü bu mucizevi doğal ilaç yaraları inanılmaz bir hızda iyileştiriyordu. Yanıklara ve cilt güzelliğine de faydalı olan bu karışımın kökleri Antik Helen ve Roma medeniyetlerine kadar gidiyor.





Sağlıkla...










5 Nisan 2009 Pazar

Zeytin - Zeytinyağı - Zahter


Güneşe susamış toprakları, askerden gelen oğlunu kucaklar gibi sarmalarken güneş;

Öper ve hayat bağışlar ölü tohumlara...

Ve bu tohumlar bir cumartesi kahvaltısının renklerini oluşturacakları zamanı beklerken;

Yavaş yavaş gelen kervanın sahibini sorar hancı.

Düşler Tarlası cevabını alınca;

En güzel odayı ve şilteyi hazırlar.

Develere su ve ot getirilir.

Çünkü;
Bir an önce tadılması gereken lezzetler vardır yükünde...


Düş Tarlaları şimdi de Türkiye’nin en önemli oluşumlarından biri olan İmeceevi’nin ürünlerini sizlerle paylaşmaya başlıyor.
Kazdağları’nın Ege ile buluştuğu Küçükkuyu’daki bu ekolojik çiftliğin sınırlı sayıdaki ürünlerinin lezzeti damağınızda uzun süre unutulmayacak anılar bırakacak.

Hiçbir tarım ilacı, suni gübre kullanmadan yetişen zeytinler “dövmeden” toplanarak keten çuvallara koyulur ve geleneksel (antik) preste sıkılır. Bu kadim meyvelerin sırları şişelere dökülerek, tüketicisi ile buluşması için kapakları kapatılır.

Yine aynı zeytinler, cam kavanozlarda salamura edilerek beğeninize sunulur. Zeytinlerin bu salamura işleminde hiçbir katkı maddesi kullanılmadığı, renklerinin ve çekirdeklerinin kömür gibi olmamasından bellidir.

Ve yine Düş Tarlaları düşündü, düşündü ve zeytinyağı ve zeytine en çok yakışan baharat karışımını Ürdün topraklarından buldu getirdi. Yabani kekik ya da dağ kekiği denilen “zahter” i tatmanız ve keşfetmeniz için binlerce kilometre yol yaptırdı kervanlarına...Zahter ayrıca içinde bulunduğu karışıma da isim verir. Bu karışımın içinde bir çeşit dağ kekiği olan zahter ve özel baharat karışımı bulunur.

Ekmeğin zeytinyağına bandırılmasından sonra bu karışıma batırılarak yenilmesi bazı toplumlar için vazgeçilmez bir lezzettir...

Afiyet olsun...