9 Mayıs 2010 Pazar
Safını Belli Et !
07 Mayıs 2010...
Çatalca Celepköy gezisi.
Tilkiler, kuşlar, ayılar, böcekler, ağaçlar...
Hırsına yenik düşmüş insanoğlunun yaşam alanlarını ellerinden almasını çaresizce izlediler yıllardır.
Koca Belgrad Ormanı'nın Istrancalarla bağlantı koridoru 20 yılda yokoldu. Şimdi bir tilki eğer kaldı ise Belgrad Ormanında, kalkıp da Istrancalar'a geçemez. Çünkü şimdi orada insanoğlunun yaptığı evler var, yazın kalacağı...Ağaçları kesilmiş, dereleri zehirlenmiş.
Diyorlar ki o tilkinin kaldığı son ormanları da yokedeceklermiş. Diyorlar ki 500.000 ağaç kesilecekmiş İstanbul'da. İnsanoğlu daha rahat ve kolay geçsin diye diğer yakaya.
Ya tilkiler, ya sincaplar, ya geyikler, ya kuşlar nasıl kavuşacak sevdiklerine?
Bu maksatdan hareketle en azından kendimizce bir hareket başlattık. Her konakladığımızda, her yürüdüğümüzde, her pikniğe gittiğimizde, her dağa çıktığımızda, her denize girdiğimizde etrafta toplayabildiğimiz kadar çöpü toplayıp yerel belediyenin çöp konteynırlarına bırakacağız. Belediye konteynırı olması önemli. Çünkü yerel halk çöpünü doğaya acımasızca bırakabiliyor. Belediyenin bu çöpleri ayrıştırdığı ve dönüştürdüğünü ummaktan başkaca yapabilecek birşey yok şu an elimizde.
Safımızı belli etmemiz gerekiyor. Karınca gibi. Doğaya çöp atan varsa, toplayan da olsun.
Safını belli et !
Not: Bu fikiri sadece ben uygulayacak olsam bile Likya yolunda patikadaki pet şişeleri toplayıp fikir babalığı eden Taner'e teşekkürü borç bilirim. Sağolasın...
"Zamanın birinde Hz.İbrahim Nemrud tarafından günlerce önceden hazırlanan dev ateşin ortasına mancınıkla fırlatılacak ve hayatına son verilecektir...Bu haber o civardaki varlıklara hemencecik yayılır..Ve bir karınca görünür Babil'in tozlu topraklı yollarında...Ağzında da bir damlacık su ile ateşe doğru ilerlemektedir..
Bu olayı gören biri hemen karıncanın yanına yaklaşır ve sorar:
- Ey karınca! Nereye gidiyorsun? O ağzındaki su damlacığını ne yapacaksın?
- Hz.İbrahim'in atılacağı ateşe doğru gidiyorum..Bu ağzımdaki su damlacığını O'nun atıldığı ateşi söndürmek için kullanacağım.
Bu sözleri duyan kişi hayretler içinde kalarak:
- Şu bir damlacık su ile mi Hz.İbrahim'in ateşini söndüreceksin?
- Evet Hz.İbrahim'in ateşinin bu bir damla suyla sönmeyeceğini ben de biliyorum..Ama ateşi söndüremesem de safımı belli edeceğim..."
SAFINI BELLİ ET !
DOĞADA GÖRDÜĞÜN ÇÖPÜ TOPLA !
14 Mart 2010 Pazar
Terkos Batı Keşif 2
Terkos'a olan aşkımız devam ediyor.
14.03.2010 günü tekrardan Terkos'un bilinmeyenlerine yol aldık.
Hedefimiz gölün batı kısmının orman patikalarından göl sahiline inmek ve kuzey sahilini görmekti.
İlk kilometrelerde kışın yoğun yağmurlarının oluşturduğu çamurlarda zor anlar yaşadık. Ama ümit hep vardı.
Yoğun çamurdan sonra orman içi patikalardan cılız bir derenin aktığı vadiye vardık.
Vadiden sonraki tepeyi aştıktan sonra göl sahiline ulaşabildik. Bu sezon yağan yağmur suları bazı balıkçı kulubelerini suyun ortasında bırakmıştı. Ayrıca kuzey sahilinde kıyı oku gibi kalmış ağaçlarla kaplı kara parçasının arkasına gizlenmeye çalışan hırçın Karadeniz etkileyici idi.
Bu kadar yorgunluğun ardından odun ateşinde çay içmeyi ve sandviçlerimizi yemeyi haketmiştik.
Göl ve ada...
Göl karaya,
ada denize sıkışmıştır.
Mahpiuluta 2007
8 Mart 2010 Pazartesi
Kırmızı Lahana Güzellemesi
Kasım yağmurları ile birlikte ektiğim kırmızı lahana fideleri Ocak sonu olgunlaşıp kendini göstermeye başlamıştı.
Mart ile birlikte hala ortasında toparlanıp yuvarlak hale dönüşmediğinden ve mevsim artık bahara döndüğünden kaderinin ne olacağına erken bahar gecelerinin birinde karar verdim.
Bir kısmını söküp yerine maydanoz ve dereotu ektim. 5 kökü ise kaderlerine kendileri karar vermeleri için yerinde bıraktım.
Yaprakları bıçakla gövdeden ayırıp iyice yıkadım.
Küçük yaprak ve gövdeden salata,
Büyük yapraklardan ise dolma yaptık.
Şimdi söyle ey güzel lahana...
Salata mı olacaksın dolma mı?
6 Mart 2010 Cumartesi
Terkos Kuzey Denemesi ve Yalıköy
Terkos'u kuzeyden geçiş denemesi için 28.02.2010 günü harekete geçtik.
Fakat İski'nin kuzeyden geçişi izine bağladığını öğrendik.
Bizde bir sonraki nokta olan Yalıköy'e gidip kendimize Engin Abi'nin yerinde balık ziyafeti çektik.
Sisli ormanda çamura bulanmış arabamızın yanında kendimize kahve yaptık.
Sessizliğe ağ atıp cevap bekleyen balıkçılar gördük kanallarda...
Susmuş isyanlar gördük köylülerin yüzlerinde...
Herşeye rağmen yine gelen baharı gördük.
21 Şubat 2010 Pazar
Terkos Keşif Gezileri
Bahar geldi.
İlk cemre düştü; havaya.
14.02.2010 günü Terkos doğu keşif gezisinin ardından,
21.02.2010 günü Terkos batı keşif gezisi tamamlandı.
4 kişinin katılımı ile gerçekleştirilen geziye,
Fazıl abinin özel soslu turna ve sazan balıkları ile başladık.
Odun ateşinde demlenmiş çay ve sucukla devam ettik.
Kah yağmur yağdı kah güneş açtı.
Geçmiş sevgililer günü adına;
Afrika'nın bin parçaya bölünmüş ülkelerini,
tek cumhuriyet yapmak gibi,
yüreğimin köşelerini, bucaklarını,
aşkının bayrağı altında topladım.
Başkenti sen,
dili sen, dini sen.
Mahpiuluta-2006
17 Ekim 2009 Cumartesi
Keşiş ve Zeybeklerin Diyarı'ndan
Tam da zamanıdır.
İncir toplanmış, kurutulmuştur.
Çoban Endymion, Ay Tanrıçası Selene, Amazonlar, Zeybekler, Efeler...
Dağlardaki mağaralarında saklanan keşişler...
Hepsi de yeni mahsulü beklerken;
Kadim dostlar vasıtası ile mevsimin ilk kurutulmuş incirlerini,
Aydın Mazın Köy'den alıp getirdik.
Düşlerin sınırı olmasın diye...
Çünkü tam da zamanıdır düş kurmanın...
26 Ağustos 2009 Çarşamba
Kutsal İncir
Kutsal kitaplarda adı geçen iki meyve vardır...
Zeytin ve incir...
Düş Tarlaları zeytinle haşır neşir olsa da incire daha dokunamamıştı.
Bir sonbahar yeli ile incir kokusu odanın içine dolunca,
bahçedeki siyah incire tırmanıp dikkatlice sepeti doldurdum.
Dikkatli diyorum çünkü bu kutsal
meyvenin bir çok efsanesi vardır;
*İncirden düşen iflah olmaz
*İncir ağacının altında birşey yetişmez.
*İncir sütü yara yapar.
*Ocağına incir ağacı dikmek...
Kazanın içine altın oranlarda şeker, su, limon koyup saatlerce kaynattım.
Ve kış boyunca yiyeceğimiz incir reçeli ve tatlısı tüm albenisi ile ortaya çıktı.
İster sabah kahvaltısında ekmek üstünde, ister kaymak, fıstıkla bir akşamüstünde....
Tüm kutsanmışlıklarımızla...
Zeytin ve incir...
Düş Tarlaları zeytinle haşır neşir olsa da incire daha dokunamamıştı.
Bir sonbahar yeli ile incir kokusu odanın içine dolunca,
bahçedeki siyah incire tırmanıp dikkatlice sepeti doldurdum.
Dikkatli diyorum çünkü bu kutsal
meyvenin bir çok efsanesi vardır;
*İncirden düşen iflah olmaz
*İncir ağacının altında birşey yetişmez.
*İncir sütü yara yapar.
*Ocağına incir ağacı dikmek...
Kazanın içine altın oranlarda şeker, su, limon koyup saatlerce kaynattım.
Ve kış boyunca yiyeceğimiz incir reçeli ve tatlısı tüm albenisi ile ortaya çıktı.
İster sabah kahvaltısında ekmek üstünde, ister kaymak, fıstıkla bir akşamüstünde....
Tüm kutsanmışlıklarımızla...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)