29 Mart 2009 Pazar
Defne Sabunu - Zeytinyağı Sabunu - Ihlamur
Kışın ve ekonomik krizin tüm ağırlığını omuzlarımızda hissettiğimiz bir dönemi, baharın serin rüzgarları ile üzerimizden atmaya calışırken, Düş Tarlaları hepimize biraz yardımcı olmak ve üzerimizde biriken stresi atmamıza yarayacak yepyeni bir ürünü yine uzak diyarlardan getirdi.
Defne ağacının ilkbaharda açan sarı ve beyaz çiçekleri, sonradan zeytin tanesine benzeyen meyvelere dönüşür. Sonbaharda bu meyveler toplanarak su ile dolu kazanlarda odun ateşinde kaynatılır. Tahta teknelere aktarılarak soğumaya bırakılır. Soğuyan meyveler elle ovularak bulamaç haline getirilir. Kazanlara tekrar doldurularak yağ kesmeye başlayıncaya kadar kaynatılır ve soğumaya bırakılır. Yağ süzülerek kaplara doldurulur ve sabun haline getirilir. Ve bu işlemlerin hepsi el emeği ile yapılır.
Defne sabunu saç dökülmesine, kepeklenmeye, deri hastalıklarına iyi gelir. Cildi nemlendirir ve terapi etkisi gösterir. Müthiş güzel kokusu sizi bulunduğunuz yerden alıp Akdeniz’in kadim kentlerinden birine götürür. Yüzyıllık bir konağın avlusunda, sedir divana oturup, evin büyükannesinin yıllanmış yüreğinden kopup gelen bir türkü eşliğinde mavi göğe bakar bulursunuz kendinizi...
Üstelik bununla da kalmadık. Sizler için bir nevi arınma paketi hazırladık. Mudanya’nın zeytinyağı ve Antakya’nın meşhur defne sabunu ile yıkanırken, ıhlamurunuz ocağınız üzerinde kaynasın ki afiyetle içesiniz diye...
NOT: Dışarıda hava güneşli ve ağaçlar çiçek açmaya basladı. Keşfetmek için doğaya çıkma zamanı. Unutmayın !
21 Mart 2009 Cumartesi
Bahar Geldi !
Şimdi,
Saklandığı yerden sobelediğimiz güneş yanımıza doğru gelirken;
Çatı aralarına saklanan tüm şehir kuşları, kışın yazdıkları şarkıları söylemeye başlarken;
Bahar esintileri vücudumuzu okşar, Eros oklarına hedef seçerken;
Ağaçların dalları şenlenirken;
Aklımıza bir kelime düşer.
Adı bahar...
Şimdi düşlerinizi sıcak yataklarından kaldırıp, elinden tutup, deniz kıyısına inme vakti.
Saklandığı yerden sobelediğimiz güneş yanımıza doğru gelirken;
Çatı aralarına saklanan tüm şehir kuşları, kışın yazdıkları şarkıları söylemeye başlarken;
Bahar esintileri vücudumuzu okşar, Eros oklarına hedef seçerken;
Ağaçların dalları şenlenirken;
Aklımıza bir kelime düşer.
Adı bahar...
Şimdi düşlerinizi sıcak yataklarından kaldırıp, elinden tutup, deniz kıyısına inme vakti.
Düş Tarlaları “ilk” baharını yaşarken, tüm dostlarını sevgi ile selamlayıp, baharlarını kutlar...
5 Mart 2009 Perşembe
Tarhana-Erişte-Kaşık Mantısı-Armut ve Erik Kurusu
Derler ki;
6 mart gelince üçüncü cemre toprağa düşer...
Derler ki;
Tohumlar uyanır, ağaçlara su yürümeye başlar...
Derler ki;
Güneş yüzünü gösterir, günler gecelere erişir...
Derler ki;
Yüreklere aşk dolar, bahar gelir, düşler gerçeğe döner...
6 mart gelince üçüncü cemre toprağa düşer...
Derler ki;
Tohumlar uyanır, ağaçlara su yürümeye başlar...
Derler ki;
Güneş yüzünü gösterir, günler gecelere erişir...
Derler ki;
Yüreklere aşk dolar, bahar gelir, düşler gerçeğe döner...
25 Şubat 2009 Çarşamba
Zeytin ve zeytinyağı sabunu
İstanbul’dan Adalar’a doğru baktığımızda, bazı günlerde adaların arkasında bir dağ silsilesi görürüz. Ve bizim gözlerimizin göremediği o dağların arkasında, İstanbul’un seslerinin ulaşamadığı, Marmara’nın dalgalarının kıyısına vurduğu sahillerde küçük köyler kuruludur. Ahalisi mübadele zamanında Selanik’ten, Girit’ten getirilip yerleştirilmiştir.
Bu köylerde Marmara’nın ılıman iklimi ve bereketli toprakları, gün görmüş ellerle buluşunca Türkiye’nin en güzel sofralık zeytini üretilir. Zeytinyağı ve zeytinyağı sabunu yapılır.
Düş Tarlaları soğuğun iyice hissedildiği bu günlerde üşenmeden Tirilye’ye uğradı, köylülerle sohbet etti. En güzel zeytinleri heybesi aldığınca tatmanız, en güzel zeytinyağından yapılma sabunları da şehrin suniliğinden arınmanız için getirdi.
Afiyet ve sıhhatler olsun...
1 Şubat 2009 Pazar
Bal
Şehrin seslerinden, kalabalığından bir an için kurtulup;
Sislerin ardındaki ülkenin derin ormanlarında, kestane, ıhlamur ve yüzlerce çeşit çiçeğin özünden bal yapmaya çalışan saf Kafkas arılarının hikayesini dinlerseniz eğer;
Onların da bir düş kurduğunu anlarsınız.
Hiçbir zaman göremeyeceğimiz patikaları, kadim ormanları, rengarenk çiçekleri, derelerin şırıltısını, yaylaların temiz havasını, cömert insanların türküsünü aşk ile yoğurup, insanoğlu tadıp da belki asıl değerli olanın ne olduğunu anlar diye gece gündüz uğraşır, düş kurarlar...
Yıllar önce sırtıma çadırımı ve matımı vurup yağmur altında saatlerce Macahel yaylalarında yürüdükten sonra, 1200 metredeki tahtadan yayla evinde beni sarılar yanan kuzinesinin yanında, masasının üstünde yiyecek neyi varsa onunla karşılamış olan Macahel’li Erdal ile geceler boyu sohbet etmiştik.
Onca yükseklikteki kovanlarına bakmaya giderken taşların ve derelerin üstünden bir keçi çevikliği ile tırmanmasını hayran hayran izlemiştim. Ayılar zarar vermesin diye onlarca kilometre yolu neredeyse hergün gidip gelirdi. Balın tadına baktığımda ise bu emeğin, doğanın ve arıların düşleri karşısında saygı ile eğilmiştim.
Sislerin ardındaki ülkenin derin ormanlarında, kestane, ıhlamur ve yüzlerce çeşit çiçeğin özünden bal yapmaya çalışan saf Kafkas arılarının hikayesini dinlerseniz eğer;
Onların da bir düş kurduğunu anlarsınız.
Hiçbir zaman göremeyeceğimiz patikaları, kadim ormanları, rengarenk çiçekleri, derelerin şırıltısını, yaylaların temiz havasını, cömert insanların türküsünü aşk ile yoğurup, insanoğlu tadıp da belki asıl değerli olanın ne olduğunu anlar diye gece gündüz uğraşır, düş kurarlar...
Yıllar önce sırtıma çadırımı ve matımı vurup yağmur altında saatlerce Macahel yaylalarında yürüdükten sonra, 1200 metredeki tahtadan yayla evinde beni sarılar yanan kuzinesinin yanında, masasının üstünde yiyecek neyi varsa onunla karşılamış olan Macahel’li Erdal ile geceler boyu sohbet etmiştik.
Onca yükseklikteki kovanlarına bakmaya giderken taşların ve derelerin üstünden bir keçi çevikliği ile tırmanmasını hayran hayran izlemiştim. Ayılar zarar vermesin diye onlarca kilometre yolu neredeyse hergün gidip gelirdi. Balın tadına baktığımda ise bu emeğin, doğanın ve arıların düşleri karşısında saygı ile eğilmiştim.
Şimdi yıllar sonra, arılar aynı düşü görür, Erdal aynı yolları yine tırmanırken, Düş Tarlaları birçok engeli aşarak sizlere kadar ulaştırdı bu enfes tadı.
Macahel Kestane Balı, kestane, ıhlamur ve meyve ağaçları çiçeklerinden öz toplayan saf Kafkas arılarının emeğidir. Artvin’in Macahel bölgesinde tamamen organik yollarla üretilir. Bölge Unesco tarafından korumaya alınmıştır ve gerek Türkiye gerek dünyanın el değmemiş nadir bölgelerinden biridir.
Macahel Kestane Balı, kestane, ıhlamur ve meyve ağaçları çiçeklerinden öz toplayan saf Kafkas arılarının emeğidir. Artvin’in Macahel bölgesinde tamamen organik yollarla üretilir. Bölge Unesco tarafından korumaya alınmıştır ve gerek Türkiye gerek dünyanın el değmemiş nadir bölgelerinden biridir.
11 Ocak 2009 Pazar
Kuru Meyve
En uzun geceyi geride bırakalı günler oldu.
Mor dağların ardında, Fırat'ın kol gezdiği ovalarda, elma, dut, kayısı ağaçları yazın gelmesini ve bal damlayan meyvelerini düşlüyor şu an.
İşte geçen yaz düşleri gerçeğe döndüğünde bir kez daha;
Şükran, Meryem, Nebahat teyzeler, taş evlerinin teraslarında merhametli Erzincan güneşine ve rüzgarına kurumaya bırakmışlardı ağaçların düşlerini.
Ki bu en uzun gece ve onun küçük kardeşlerinde;
Torunları masallar dinlesin,
Gençler uzak diyarları düşlesin,
Yaşlılar geçmiş güzel günlerini hatırlasın diye...
2 Ocak 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)