9 Haziran 2024 Pazar

 ENDÜLÜS DİYARI - RONDA - 3.GÜN


Malaga'daki hücre otel odamdan sabahın erken saatlerinde kalkıp, bir pazartesi sabahı, yıllarca hapiste kalmış ya da teskeresini alıp nizamiyeden adımını dışarı atan asker gibi, vücudu diri tutan ama üşütmeyen bir havada tren istasyonuna doğru yürümeye başladım. Bugün Endülüs Diyarının çok da bilinmeyen bir kentine doğru yolculuk var. Tecrübe etmediğimden nasıl da olacağını çok öngöremediğim bir tren seyahati ile varmayı umuyorum. Ana tren istasyonunda vardığımda hiç ummadığım kadar kolay bileti aldım ve beklemediğim kadar dakik ve konforlu bir trende buldum kendimi.

Sadece bir aktarma ile yaklaşık 2-2.5 saat on binlerce irili ufaklı, genç yaşlı zeytin ağaçları arasından saatte 150 km'ye varan süratle ilerledik. Koltuklar rahat, insanlar kendi halinde, sessiz. Ronda'ya varır varmaz Sevilla biletini alıp bu konuya kafa yormamaya karar verdim. Zihnim zaten birbirine dolanmış yılanlarla dolu. Hepsi birbirini ısırır. Zihnimdeki bu karmaşadan kurtulmak umarım bir gün nasip olur. Çünkü nereye gidersen git dünyan zihnin kadar.

Hava bayağı soğuk. Önce nedenini anlayamadım. Oysa burası 700 mt yükseklikteymiş. Otele vardığımda Malaga'daki küçüçük ve zor nefes alan odadan, aydınlık, ferah, geniş, sokakla barışık bir odaya kurulmanın keyfi geldi. Çok da rehavete kapılmadan ayaklarıma yol verdim.

Gittiğim çoğu şehirde boğa güreşi arenası vardı. Hepsi müzeleştirilmiş anladığım. Ronda'da içine girmedim ama hediyelik eşya satan mağazası hoşuma gitti. Ana aks üzerinde yürürken tabii ki açlık kendini hatırlatmaya başladı. Google haritalarda biraz vakit geçirdikten sonra El Lechuguita diye bir yer buldum. Gittiğim de ne göreyim küçücük bir dükkan ve bir sıra. Beklemeyi kafaya koydum. Ve bir sırayı iyi ki de beklemişim diyeceğim, unutulmaz bir ziyafet. İki kadeh şarap ve 18 çeşit tapası yerken hiç zorlanmadım ama inanılmaz bir keyif aldım. Fiyatlar normal dükkanların 1/3 ü ama lezzetleri 2 katı. Gayet tatmin olmuş şekilde Ronda'nın alemet-i farikası köprüsüne doğru devam ettim... 





İki devasa kaya bloğunu birbirine bağlayan zarif ama güçlü bir köprü. Neresinden bakarsan bak seyretmeye doyamıyorsun. Köprünün merkeze yakın tarafından vadiye doğru inip dereye ayaklarımı sokup Roma ve Kartaca ordularının seslerini dinledim. Sonra diğer ayağının olduğu yere doğru sokaklardan tırmanıp, vadiyi sokak müzisyenin yumuşacık melodileri eşliğinde dakikalarca seyrettim.



Sonrası dondurma, kahve, çıkan soğuk rüzgar ve akşamları boş sokaklar. Ronda, zihnimde dolanan binlerce bir yere ulaşamayan düşüncenin içinden birini seçip, hayatla bağlamış, kendi köşesinde bir saat ritmi, sokak sanatçısının hafif, huzurlu, kendinden emin melodisi gibi, daha fazla sorgulamadan akıp giden bir şehir.

Bir Ronda kurmak hasretimle...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder