3 Eylül 2024 Salı

Düşünmeler / Keyfimin Kahyası

 


       Kendime ait bir ada olarak da tanımlayabileceğim, Düş Tarlaları blogunda sürekli yaşamaya ve bir hayat kurmaya çalışmaya başlayalı yaklaşık 3 ay oldu. Bu süre zarfında olanları, yine bu adada kalması için buraya aktarmak istedim. En çok da insanın kendine anlatısı olma tarafı hoşuma gidiyor. Geçenlerde 35 yıl önce yazdığım notları buldum da hem kendimdeki değişimi hem değişmeyenleri görmek, nerelerden geçtiğimi hatırlamak, yüzümde gülümsemeler bazen de çatık kaşlar yarattı.

İnsanın yaşadıklarından ziyade yaşadıklarını yorumlayış biçimi fark yaratıyor sanırım. Sanırım diyorum çünkü bir önceki cümlede belirttiğim gibi bu konu da benim yorumum. Genellenmeye, doğru olmaya ihtiyacı da yok, ihtiyacım da yok. Neden mi? Her defasında tekrarlamaktan bıkmadığım gibi, "Belki de bunlar yaşanmamıştır, ben uyduruyorumdur", ve uydurmalarım benim adamın sınırlarını belirler. Bir ada dört tarafını da su kaplıyorsa adadır. Öyle ise Kaşık Adası ne kadar bir ada ise Amerika kıtası, Avustralya ve hatta Asya, Avrupa ve Afrika birbirini bağlayan o küçücük kavşakları da onlara dahil olduğu için bir ada değil midir? Gayet de bir adadır. Yani uydurmaların, hikaye ve masalların ne kadar akıl almaz ise o kadar büyük adalar oluşmaz mı? Ve bir adanın etrafının su ile çevrilmesi mi gerekir? Mesela dünyamız bir ada olamaz mı? Onun da yuvarlak ya da yuvarlağa yakın biçimini çevreleyen uzay boşluğu su yerine geçmez mi? Bence geçer. Ve nice örnekler verebilirim sana beni okuyan , okuyacak olan, tanıdığım , tanımadığım, okuyacağım deyip bir kere bile linke girip okumayan. Etrafımızı saran yalanlar, kurallar, düzen ya da kaos da bizi bir ada yapmaz mı? 

Ada önemlidir ve her ada kendine özgüdür. Aynı her insan her olayı farklı yorumlayıp kendi adasını oluşturduğu gibi. Yıllardır yazdıklarımı ne yapacağım diye düşünmeye bir son verip kendi adamın içinde bir göl oluşturup, Düş Tarlalarında yazmaya başladım. Sürekli, sınırı olmadan, canım ne isterse, istediğim kadar uydurarak. Doğduğumuzdan beri bize dayatılan kurallar, hedeflerden (aynılarını biz de yapıyoruz yani kendimizi bu durumdan soyutlamadan) sıyrılıp keyfimin kahyası olmaya çalıştığım son 6 ayda, kendimi soğuktan ve yağmurdan koruyacak bir çatı inşa etmeyi, toplayıcılıkla ve avcılıkla besinimi sağlamaya başardım. Artık sabahları alarmla kalkmıyorum. Bir şeyler yapmadığım zaman kendimi suçlamayı bıraktım. Anladım ki bizi en çok bağlayan konu bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzun dayatılması ve yeterli olmadığımız hep daha ileri gitmemiz gerektiği konusunda yaşadığımız kendimizi suçlamalarımız. Şöyle bir düşün; besleyici yemekler yememek, dersi anlamamak, sınavdan daha yüksek not alamamak, kan değerlerimizin belirtilen değer dışında olması, günümüzün artık tiksindirici boyuta ulaşan pozitif olamamak ve enerjimizin düşüklüğü:), yöneticinin her geçen sene çıtayı yükseltmesi, eşinin sevgilinin onunla yeterli derece ilgilenmediğini söylemesi, ve daha niceleri...

Ne dedim en önemlisi hiç bir şeyin yeterli gelmemesi, bir şeyler yapmak zorunda bırakılışımız ve bırakmamız. Koltuğunda hatta koltuğun yoksa dünyanın sana sunduğu her hangi bir zeminde oturmak ve geleni geçeni izlemek. Bulutları seyretmek, kokuları hissetmek. Gayet yeterli ve kendi kendine yeten bir ada olduğumuzu ve dalgaların bize vurup geri çekilmesi için bir şey yapmak zorunda olmayışımızı bilmek, keyfimizin kahyası olmamızın ilk adımı.

Daha yazacaklarım var ama keyfim yeter diyor , gidip kanepeme uzanacağım, ben onun kahyasıyım.




3 yorum:

  1. Ada metaforu güzel elbette herkesin kendi adasında yaşamak isteği de öyle . Burada bu metaforun içine adalı olmak ile ana karalı olmak arasındakilere değinmek gerekiyor. bence
    Ada da olmak veya adalı olmak kendine özgü farklar yaratmıyor mu ?
    en azından ana karaya bakışımız da değişmeler var. Ne varsa ana kara da onlar ben de olmasın deyişimiz belki de ..
    Aksi halde herkez adada ise ( senin örneğinde) senin farkın nerden kaynaklanacak sorusu akla geliyor.
    hepimizin ayrı adaları hepimizin zirveleri var kimi zaman sınırlara yaklaşıyoruz kimi zaman uzaklaşıyoruz. Yaşamın gel-gitleri arasında belki sadece anları yaşayıp sonsuzluğa göçüyoruz. ama adalar bir süre daha yerli yerinde duracağını bilerek.

    YanıtlaSil
  2. Muhteşem yazmışsın dostum. Kendi adanı yıllar sonra oluşturdun, oluşturuyorsun, ben şahidim. Sen kendi adanı oluşturdukça tüm dünya o adanın etrafında şekillenecektir. Senden başkası görünürde olsa bile mana aleminde yoktur zaten, sadece ismail ilker torun mevcuttur varlık aleminde. Bu yüzden herşeyi sil, adana odaklan, cennet orada seni bekliyor inan !

    YanıtlaSil