28 Ağustos 2024 Çarşamba

Poyraz Efendi ve Huysuz Babasının Devrialemi / Berlin - 1

 


Ogullar ve babaları ya da torunlar ve dedelerinin yola çıktığı filmleri cok severim. Babamla da birkaç yolculuğa çıktik. Benim aklım geç geldi, onunki erken gitti yoksa çok yolculuğa daha çıkardık. İhtiyar filmlerdeki aksi baba rolünü hep çok güzel oynadı:) Gittiğimiz yerin en güzel restoranlarına götürürdüm. Hatta önce kendim test eder giderdik. Mutlaka her yere bir kulp bulurdu. Etin kemiği, garsonun tavrı, yerin temizliği derken vukuatsız seyahatimiz olmazdı. İşi kavga boyutuna vardırdığından garsona, işletmeciye kaş göz eder, idare et derdim. Ha ikimiz birden dalmadık mı? O da oldu ne de olsa baba-oğul yolculukları bunlar:)

Bu yolculuk Poyraz ile yapacağımız en uzun yolculuk olacak. 10 gün boyunca Berlin, Hamburg, Amsterdam, Brugge, Brüksel şehirlerini dolaşacağız. Şehirler arası ulaşımımızı trenlerle yapacağız. Öncesinde şehirler hakkında bir ön araştırma yapmadım. Artık böyle bir planlama hoşuma gitmiyor. Poyraz'a bakmasını söyledim de o da kulak arkası etti biliyorum. Yine de arada baksın diye hatırlatıyorum da bakmayacak.

Sadece nereye ve nereden uçak bileti ucuz diye baktım. Berlin'e gidiş ve Brüksel dönüş uygun diye, İst-Berlin, Brüksel-Istanbul aldım. Booking.com dan Berlin otelimizi ayırdım. Şehir merkezine uzak ama tramvay ve otobüslerle halledebileceğimizi ve daha ucuza geleceğini düşündüm. Berlin-Hamburg biletini de Deutche Bahn'dan (Alman tren şirketi) aldım. Tren konusu gelmişken değineyim. Koltuk numaralı ya da numarasız alabiliyorsunuz. Koltuk numaralı daha pahalı. Eğer numarasız alırsanız boş koltuk varsa oturabiliyorsunuz. Yoksa ayakta kalıyorsunuz. Biz sadece bir kere ayakta kaldık, onda da yere oturduk, 1 saatlik bir yolculuktu. Ayrıca gün içerisinde birden fazla hatta onlarca tren var.

Berlin kartı diye bir uygulama var. Günlük, iki günlük vb. gibi alabiliyorsunuz. Bu kartla tüm toplu taşımalara binebiliyorsunuz. Müzelerin bazılarına ücretsiz bazılarına indirimli giriyorsunuz. Bazı restoranlarda, mağazalarda indirim alabiliyorsunuz. Bu arada hiç bir toplu taşımada bilet sormadılar. Nerede ise zorla kartımızı gösterdik, hiç ilgilenmediler.

Diğer şehirlerdeki otelleri, tren biletlerini almadım. Çünku böyle yolculuklarda her yerden kendimi bağlamayı sevmiyorum.

Sonra...Sonrası rüyalar rüyalar...



24 Ağustos 2024 Cumartesi

Borsa Hikayeleri 4 / Borsa Serçesi

Yıl 994 ortalari. İstanbul'da can sıkıntısından sıklıkla bindiğimiz boğaz gezisi vapurundayız. Hava bayağı güneşli ama yakmıyor. Alt katta ortadaki alana çökmüş, adını hatırlamadığım bir gazetenin ekonomi sayfasındaki borsa serçesi adlı yazarı okuyorum. Birden kafamı kaldırıp Zafer'e bu işe girmeliyiz diyorum. Vapur yalıların yanından geçiyor. Zengin hayatlar yarım ekmek ithal uskumrudan büyük balıklar vaadediyor.

Ertesi gün Pazartesi. Elimizdeki tek veri kaynağı her hafta pazar günü çıkan Ekonomist dergisi. Orada yazanlardan, tablolardan çıkardığım sonuçlara göre Sarkuysan hissesi almaya karar veriyorum. Fakat bir aracı kurumda hesabım yok. Üniversiteden arkadaşım olan Engin'in Eczacı Yatırım'daki hesabından aliyoruz. 20 dolarlık falan sanıyorum tüm paramız. O sıra zorunlu stajımı Merter'de bir tekstil firmasında yapıyorum. Hava sıcak, bir hayal lazım. Hayatımı maaşlı ve istemediğim bir işi yaparak geçirmek istemediğimi yazdığım şu cümlede 25 sene çalışıp emekli olduğumu görmek gülümsetiyor. Yine o zamanlar tabi ki fiyatların ne olduğuna ulaşmak bizim için mümkün değil. Eczacı Yatırım'ın telefonunu ögrenip saatte bir arıyor, Sarkuysan'ın kodunu tuşlayıp telesekreterden fiyatını ögreniyorum. Sar kuy san, fi yat, on üc li ra yir mi beş ku ruş. Aylar geçiyor telesekreter aynı fiyatları tekrarlıyor. Her pazar  Ekonomist  dergisi çıkıyor, yalılar da çoğunlukla boş.

Bu işin böyle gitmeyecegine karar veriyorum. Önce bir aracı kurumda hesap açmak gerek diyip Sirkeci'de 4.Vakıfhan'ın içinde olan Sayılgan Menkul Değerler'in kapısından giriyorum. Hesap açmak için yüz milyon liramız olması gerektiğini söylüyor Sinan Bey. Öyle bir paramız olmadığı icin kös kös geri çıkıyoruz. Kolay pes etmiyoruz ve toplam 10 kişiden banka faizinin iki katı ile borç alıp hesabı açıyoruz.

Yavaş yavaş teknik analiz öğreniyorum. Ama elimde tek bilgisayar Amiga oyun bilgisayarı olduğundan, bu işi de bizim eve her gün giren Hürriyet gazetesinin fiyat köşesini kesip, biriktirip, gerektiği zaman ilgili hissenin fiyatlarını harita metodda işleyerek oluşturuyorum. Bir sayfa yetmez ise ki yetmediğinde genelde fiyat istediğim yere gelmemiş ve zarar etmiş oluyorum, yanına yeni bir sayfa ekleyerek devam ediyorum.

Günler günlerin ardında, seni sevmeler cumhuriyetindeyim diyor Mazhar abi. Aylık faizler yoruyor. Sermaye eriyor. Odamın duvarları aşağıdaki fotoğrafta da gözüken teknik analizlerle doluyor.


Nice oyunlar oynadığım Amiga bilgisayarımı Tophane Amerikan Pazarı'nda satıyor, üzerine de annemden 700 usd borç alıp , borçlarımızı kapatıyorum. 

Yani iki batışımın da faturası benim canım anneme kesiliyor.

Anammm, anammm garip anammm 

18 Ağustos 2024 Pazar


 Sen,
esrikliğimi geceden çalan.
Ceketimin cebinde biriktirdiğim,
kanatları kırık hanımeli kokularım.
Adını söylemeden günü döndüren.
Ben geldim.

Biliyorum bütün sakladığın,
cevapları sorularının bendedir.
Sor bana renklerini.
Adını bilmediğim bütün sevdiğin ışıklar,
Hepsini saçarım karanlıklara.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

 

Parmağın.

Tek parmağın.

Uzun uzadıya,

tırnağınla beraber,

denize doğru.

Tüm özlenmişlikleri ile,

posta kutusundaki mektup gibi beklenen...

Parmağın.


Yaralı reisler,

tüm esrik tayfalarına,

senin tek parmağını işaret ettiler.

Reisler öldü, tayfalar kayboldu.

Senin tek parmağın,

tırnağınla beraber,

uzun uzun sahillere götürdü beni.

Denize doğru.

11 Ağustos 2024 Pazar

 ENDÜLÜS DİYARI / GRANADA - 8 & 9. GÜN


       Guadalquivir nehrinin debisi azaldıkça benim de diyardaki günlerim tükeniyor. Son kale Granada'ya vardım ve yerleştim. Şehir ne kadar da sessiz ve ruhsuz geldi. Umarım tüm şehir böyle değildir. Merkeze doğru yürümeye başlayıp Granada Katedrali'ne ulaşınca doku değişti. Kalabalıklar arttı. Sanki şehrin tüm sakinlerini ve misafirlerini kutsamak istercesine kalbine konmuş bir yapı. Dört tarafındaki sokaklar dolup taşıyor. Yemeklerin renkleri, kokuları dayanılmaz. Katedralin bir tarafından nehre doğru bir tarafından Elhamra Sarayı'na doğru gidiliyor. Elhamra'yı yarına bırakmak istediğimden nehre doğru yürüyorum, hava çok sıcak mayıs başı olmasına rağmen. Nehir prangalanmış daha çok bir su kanalı gibi ama tertemiz.

Nisan ve Mayıs bu bölge için belki de tüm kuzey yarımküre için festival zamanı. Granada'da Las Cruces de Mayo festivaline denk geldim. Las Cruces de Mayo, haçların, çiçekler, küçük büyük sevimli objelerle süslendiği, şehir meydanlarında belirgin bir şekilde sergilendiği, kadınların geleneksel giysiler giyip dans ettiği, müzik ve içkinin eşlik ettiği bir festival. Kökleri dini temellere dayanıyor. Mayısın ilk haftasında gelirseniz şehrin çeşitli küçük meydanlarında, köşelerinde siz de bu hayata katılabilirsiniz.


Şehir aldı kattı beni önüne. Tepedeki kaleye çıkar gibi kıvrıla kıvrıla ilerledim.  Güzel evler, insanlar, kokular sesler beni efsanevi Elhamra'nın karşısına getirdi. Bir akşam üstü dalıp gittim. Nasıl alçakgönüllü , bir o kadar haşmetli. Bir gemi gibi demirlemiş Granada göğüne. Arkada Sierra Nevada dağları. Geçmiş saklandığı yerden uyanacakmış gibi. Elhamra'yı kurcalamayı bırakıp farklı bir yoldan aşağıya doğru yuvarlandım. Bir de maratona denk gelmişim. Binlerce insan koşuyor. Karşılarından durup bir kaya gibi, sağımdan solumdan uçuşmalarını izledim. Ben bu akşam ne yedim. İnan unuttum sevgili okur. Elbet güzel bir şey yemişimdir. Zihnim kendine saklamak istemiş. Zorlamayayım.


Ertesi sabah, Elhamra günü. Bileti önceden almıştım. Otelin yanındaki sokakta mahalle sakinleri ile kahvaltıya oturdum. Kızarmış ekmek üstü rendelenmiş domates ve sarımsak , üzerine muhteşem rayihalı zeytinyağı. Basit, doyurucu, zihni meşgul etmeden. Bir şort bir tişört sokağa çıkar gibi. Karşı masada oturan amca babamı hatırlattı. Özenli giyimi, saçlar hafif ıslatılıp taranmış. Gömlek üstüne tertemiz bir hırka. Göğüs hizasına kadar fermuarı çekilmiş. Üşütmek zordur bu yaşta. Dikkati elden bırakmamak gerek. Muhtemelen eşini kaybetmiş. Hatta 3-4 sene geçmiş üstünden. Evde kahvaltı etmektense burada yalnızlığını sunuyor dükkana, insanlara. Kızarmış ekmeğin üzerine domates rendesini aheste sürüyor. Bekleyecek, bekletecek kimse yok. Her şeyin hakkını vererek. Baba, huzur içinde ol...


Generalife denen Elhamra Sarayı bahçeleri uçsuz bucaksız. Eğer  bahçe ve sarayı hissederek ve hayal ederek gezmek istiyorsanız 1 gün yetmez. Eğer bakıp geçerim görmesem de olur diyorsanız yarım gününüzü ayırın. Huzurun şatafattan değil basitlikten geçtiğinin farkındalığına vardığını bir mekan olabilir Endülüs yapıları. Bu basitlikte sana aktaracağım bir iki fotodur sana. Gerisi senin hayal gücün.





Akşam üstü otobüse biniyor ve Malaga'ya yola çıkıyorum. Yarın sabah uçak var. Bu diyarda bir daire çizmeye çalıştım. Belki biraz dörtgene belki de ters piramide benzedi. Piramit lafını öylesine söyledim, havalı geldi. 1,5 saat sonra başladığım yere döndüm. Eşyaları otele bırakıp 10 gün önce bir gece oturduğum restorana gittim. Bu sefer yemediklerimden söyledim. 

Salyangoz ve kömür ateşinde ahtapot.


Sonra...Sonra gidip uyuyorum. Başka bir hayale uyanmak için...

2 Ağustos 2024 Cuma

BORSA HİKAYELERİ 3 / FENNİ SÜNNETÇİ SUNULLAH & YAPI KREDİ BANKASI



982 yılının sanırım yazı idi. Nereden mi biliyorum? Yılı değil ama mevsimi bilmemim nedeni okulların tatil olması ve havanın sıcak olmasından oluşan kesişim kümesi. Bir şekilde pipimin geleneksel yöntemlerle kesilmesi bu tarihe kadar ertelenmiş. Sonunda Eyüp Sultan'dan kıyafetler alınmış, kocaman bir maşallah yazısı asılmış, içinde su olan adına ibibik dendiğini hatırladığım (dediğim gibi yanlış ise sonuçta bu benim hikayem ve istediğim gibi uydurabilirim) bir aletin ucundan üfleyince sesler çıktığı eğlencesine bu korku filmine bizzat katılmış olamam. Salona konulmuş olan kocaman yatağın oraya nasıl geldiğini de bilmiyorum. İlkokuldan arkadaşım Hasan, yeşil bir tabanca getirmiş. 3 tane renkli topu var. Tetiğe basınca namlusuna koyduğun rengarenk toplar kırmızı, mavi, sarı fırlıyor. O sırada beni masaya yatırıyorlar. Kirvem denen ve ne anlama geldiğini anlayamadığım kişiler, dayım ve Hristo Amca. Sünnetçi makası pipime tutturup sallıyor ve bana acımadığını ispatlıyor. O sırada sarı top Nuran Teyze'nin gözüne geliyor. Kesilen pipimin üstüne kesmeşeker kutusunun kapağını koyup yatağa yatırıyorlar. Başıma neler geldiğini ilk çişim geldiğinde anlıyorum.

Bu karmaşada sünnetim için sadece Hasan renkli toplar atan bir tabanca getirmiyor. Herkes gönlünce para ve altın da getiriyor. Annem o paraları bankaya yıllık faize yatırıp her sene gidip işletiyor. Kadıncağız her sene onu takip edip hesap defterlerini özenle saklıyor. Yıllar bu sefer 992'yi gösterip 17 yaşıma girdiğimde, üniversite kursundan arkadaşım Alparslan bana borsayı anlatıyor. Ben de bir şekilde hem kumbaramdakileri hem de annemi ikna edip bankadaki parayı Alparslan'a verip Yapı Kredi Bankası hissesi alıyorum. Hisseler inanılmaz yükseliyor. Alparslan bir gün diyor ki hisseler yavruladı. Sen bana hisseleri ver gidip bankadan yeni hisseleri alayım. Tamam diyorum. Akşam Alparslan arıyor ve diyor ki Sirkeci Yapı Kredi Bankası'na gittim. Hisseleri ben ATM'nin üstünde unutmuşum, çalmışlar. Öyle diyorum böyle diyorum olmuyor. Hisseler uçup gidiyor. Kırmızı renkli top büyük bir hızla pipime geliyor. Ama ne pipinin yarısı ne pipinin yarısından kalan sünnet parası kalıyor.

Bu yüzden bir daha Yapı Kredi Bankası almıyorum...