15 Haziran 2024 Cumartesi

 

Seni düşünen sözlerim susmuş.

Gözlerim seni konuşuyor.

Anlattıklarını dinliyorum,

sabahtan beri.

Kıpırdamadan, kıpırdatmadan,

hiç birinin yerini.



Buğulu gözlerini söylüyor sözlerim.

Gözlerim kapalı.

Gördüklerini anlatıyor,

sabahtan beri.

Susmadan, susturmadan,

unutmadan hiç birini.


9 Haziran 2024 Pazar

 ENDÜLÜS DİYARI - RONDA - 3.GÜN


Malaga'daki hücre otel odamdan sabahın erken saatlerinde kalkıp, bir pazartesi sabahı, yıllarca hapiste kalmış ya da teskeresini alıp nizamiyeden adımını dışarı atan asker gibi, vücudu diri tutan ama üşütmeyen bir havada tren istasyonuna doğru yürümeye başladım. Bugün Endülüs Diyarının çok da bilinmeyen bir kentine doğru yolculuk var. Tecrübe etmediğimden nasıl da olacağını çok öngöremediğim bir tren seyahati ile varmayı umuyorum. Ana tren istasyonunda vardığımda hiç ummadığım kadar kolay bileti aldım ve beklemediğim kadar dakik ve konforlu bir trende buldum kendimi.

Sadece bir aktarma ile yaklaşık 2-2.5 saat on binlerce irili ufaklı, genç yaşlı zeytin ağaçları arasından saatte 150 km'ye varan süratle ilerledik. Koltuklar rahat, insanlar kendi halinde, sessiz. Ronda'ya varır varmaz Sevilla biletini alıp bu konuya kafa yormamaya karar verdim. Zihnim zaten birbirine dolanmış yılanlarla dolu. Hepsi birbirini ısırır. Zihnimdeki bu karmaşadan kurtulmak umarım bir gün nasip olur. Çünkü nereye gidersen git dünyan zihnin kadar.

Hava bayağı soğuk. Önce nedenini anlayamadım. Oysa burası 700 mt yükseklikteymiş. Otele vardığımda Malaga'daki küçüçük ve zor nefes alan odadan, aydınlık, ferah, geniş, sokakla barışık bir odaya kurulmanın keyfi geldi. Çok da rehavete kapılmadan ayaklarıma yol verdim.

Gittiğim çoğu şehirde boğa güreşi arenası vardı. Hepsi müzeleştirilmiş anladığım. Ronda'da içine girmedim ama hediyelik eşya satan mağazası hoşuma gitti. Ana aks üzerinde yürürken tabii ki açlık kendini hatırlatmaya başladı. Google haritalarda biraz vakit geçirdikten sonra El Lechuguita diye bir yer buldum. Gittiğim de ne göreyim küçücük bir dükkan ve bir sıra. Beklemeyi kafaya koydum. Ve bir sırayı iyi ki de beklemişim diyeceğim, unutulmaz bir ziyafet. İki kadeh şarap ve 18 çeşit tapası yerken hiç zorlanmadım ama inanılmaz bir keyif aldım. Fiyatlar normal dükkanların 1/3 ü ama lezzetleri 2 katı. Gayet tatmin olmuş şekilde Ronda'nın alemet-i farikası köprüsüne doğru devam ettim... 





İki devasa kaya bloğunu birbirine bağlayan zarif ama güçlü bir köprü. Neresinden bakarsan bak seyretmeye doyamıyorsun. Köprünün merkeze yakın tarafından vadiye doğru inip dereye ayaklarımı sokup Roma ve Kartaca ordularının seslerini dinledim. Sonra diğer ayağının olduğu yere doğru sokaklardan tırmanıp, vadiyi sokak müzisyenin yumuşacık melodileri eşliğinde dakikalarca seyrettim.



Sonrası dondurma, kahve, çıkan soğuk rüzgar ve akşamları boş sokaklar. Ronda, zihnimde dolanan binlerce bir yere ulaşamayan düşüncenin içinden birini seçip, hayatla bağlamış, kendi köşesinde bir saat ritmi, sokak sanatçısının hafif, huzurlu, kendinden emin melodisi gibi, daha fazla sorgulamadan akıp giden bir şehir.

Bir Ronda kurmak hasretimle...



6 Haziran 2024 Perşembe

 


Yine koskoca bir denizin ortasındaki bir adadayım. Bir gemi getirdi beni. O koskoca denizlere inat, bir umudun izini süren bir gemi. Bütün gemiler bir umudun izini sürer aslında. Fakat bazı umutlar daha fazla heyecan barındırır imkansızlığından ötürü. Ve bazı umutların gerçekleşmesi, yel değirmenlerine karşı savaş kazanılması ihtimalindedir. Yine bazı gemiler, çoğunluğun aksine, koskoca denizlerin ortasında, denizlere rağmen ve denizlerle birlikte böyle imkansız bir umuda taşırlar seni eğer cesaret edersen. Ki bu umuda coğrafyada "ada" derler. Her ada denizlere isyandır ama denizsiz ada da olmaz isyan da...

2 Haziran 2024 Pazar

 

Endülüs Diyarı / Malaga - 2.Gün


Sabah gözümü açtığımda, odanın küçük, sokağa yakın penceresinden gün ışığı girmeye başlamıştı. Gece 01.30 civarını bulan yatağa girişim, 27500 adımlık bir yürüyüşten sonra kolay bir uyku getirmişti. Yeni bir gün yeni keşiflerin heyecanını, uzun aylar boyunca sevgiliye her sabah "günaydın" demiş iken şimdi diyememenin ve duyamamanın acısı ara ara kesiyordu. 10 gün boyunca birbirimizden haber alamayacaktık.

Seyahatlerim öncesinde, uzun uzun okumalar, araştırmalar yapmak çok hoşuma gitmez. Kendiliğine bırakır, ayaklarımın, burnumun, gözlerimin beni sokaktan sokağa götürmesine izin veririm. Bu sefer Endülüs'teki müthiş yapıları görmek biraz da tasarruf etmek için önceden araştırma yaptım. O yüzden çok oyalanmadan, sadece pazar sabahı 08.30 - 09.30'da ücretsiz olan Malaga Katedraline gitmeliyim.

Otelden çıkıp, buradan eskiden bir nehir aktığını hatırlatan köprülerden birinden geçip, sessiz sedasız caddeyi yürüdüm. Bir bahar sabahı hafifliğinde katedrale vardım. Heybetli kapının önünü, orta yaşını hafif geçmiş, sırtında kambur ile birlikte gelen sakinliği ile süpüren kadına, girip giremeyeceğimi sorduğumda buyur etti. Bence o kadına rastlayan herkes olumlu bir yanıt alırdı. Kapının önünde bekleyen insanlar da benim ardımdan girdiler. Kadın süpürmeye devam etti. 


Bir süre sonra cemaat toplanmaya ve pazar ayinin ilk duaları duyulmaya başladı. Ortodoks ayinleri Katolik ayinlerinden bana daha yakın gelir. Belki de eski bir Ortodoks kenti olan İstanbul'dan dolayı aşinalığım vardır. Yarım saat sonra içimi bir karamsarlık kaplamaya başladığından kendimi sokağa attım. 

Sokaklar hala sessiz, uyanan halk kiliselerde günün ve ömürlerinin geri kalanı için duada. Belediyenin araçları sokakları yıkıyor. Size hep güzel şeyler söyleyecek değilim sevgili okur. Yıkıyorlar çünü buranın sokakları sabah tuvalet kokuyor. Şu genel izlenimimi de buraya bırakayım; sokakları sabah tuvalet kokan şehirlerde geceleri çok içiliyor ve geç yatılıyordur. 

Seyahat ederken ana motivasyonumlarımın başında lezzetler gelir. Ama bu motivasyon bazen beni kilitler ve yeni ve güzel lezzetler bulacağım diye bazı şeyleri görmeyebilir ve atlayabilirim. Bugun kendime "dur" dedim. Uyanalı bayağı olmasına ve henüz kahvaltı etmememe rağmen sokakları dingin şekilde dolaşmaya devam ettim. 

Saray ve kalenin olduğu Alcazaba katedrale çok yakın. Bu şehrin iki önemli yapısı aynı aks üzerinde. Araştırmalarım sonucu Alcazaba'ya da pazar günü 14.00'den sonra ücretsiz girebileceğimi öğrendiğimden, önündeki Roma tiyatrosunda turistlerden önce gezen sincabı bir müddet, çam baştankarası, serçe, kumru, keşiş papağanları sesleri eşliğinde izledim. Sanırım Romalılardan yeterince ceviz toplayan sincap bir müddet sonra evine gitti. Ben de şehrin göbeğinden çıkıp gerçek Malaga'yı görmek için adımlarımı kuşların cıvıltısına uydurdum. Küçücük ama önünden biri geçse, taze çekilmiş çekirdekten yapılma sabah kahvesinin kokusuna takılmaktan kendisini alamayacağı dükkanın önünden ben de geçip gidemedim. Önündeki banka oturup parkı seyretmeye koyuldum. Çok da şey etmeden, öylesine...



Artık iyice yerel halkın oturduğu, alışveriş yaptığı, hatta pazar ayininden sonra topluca kahvaltı edip sohbet ettiği sokaklardaydım. Birden çocukluğumdaki pazar kahvaltılarımız aklıma geldi. Babam, annem, anneannem, kız kardeşim ve ben. Babamın tam pişmemiş yumurtanın kafasını çay kaşığı ile kırıp hüpleterek yumurtayı yemesi o zamanlar sinirlerimi harap etse de artık böyle bir şeyin olamayacağı ne de babamın bana bağırmasının üzüntüsünü üzerimden almaya çalışan anneannemin bana sarılamayacağı yıllara gelmiştik. 



O yüzden en sevimli en cana yakın en samimi duran yere girdim. Kendime torunları ile beraber oturan büyük bir ailenin yanındaki masayı seçtim. Meşhur İber domuzunu özenle kesen yerin de sahibi olan adamı de görecek şekilde konuşlandıktan sonra efkarlanıp güzel bir sandviç ve kahve söyledim. Ölenlere rahmet kalanlara afiyet...





Bugun pazar. Ama bütün pazarlar kapalı. En sevdiğim aktivitelerden biridir pazarları dolaşmak ama Malaga'da kısmet olmadı. Artık bir sonraki şehire kaldı. Saat 14.00'e yaklaşıyor. Alcazaba'ya gidip tepeye doğru çıkmanın zamanı. Güneş tepede. Bahçelerin, surların, küçük büyük süs havuzlarının ve akan suların arasında Malaga'yı yukarıdan görmeyi başarıyorum.




Malaga plajları da biliniyor. Buraya kadar gelmişken Akdeniz'in tuzunun vücuduma nüfus etmesi için ünlü Malagueta plajına yürümeyi düşünüyorum. Önce bir tapas bara kurulup bir kaç sey denesem fena mı olur? 





Carpacio ahtapot, guacomele ve acılı soslu karides







Plaja indiğimde biraz dinlenmek için kumlara uzandım. Denize giren yoktu. Dedektörü ile bir adam tam teçhizatlı olarak meditasyon yapar gibi ızgara biçiminde sonra diyagonal ve her santimetreyi atlamadan kumları tarayıp, bulduğunu eleğinden eleyip, torbasına atıyordu. Öyle dalmışım ki, yorgun ayaklarıma elleri ile bastırıp "massageee" diyen yaşlı uzakdoğulu teyzeden önce korktum. "Massageee, 10 euro" yu  neden reddettiğimi şimdi hala anlayamıyorum. Kadın ısrarla aynı dilde buluşamasak da ayakların da sorun var, gel direnme çok iyi gelecek diyip diyip durdu. Güzel de olurdu, hele havanın iyice bozduğunu , kumları tarayan amcaya takıldığımdan fark etmediğimden güzel bir son kazandırırdım. Olmadı. Toparlandım ve geleceği belli olan yağmurda ıslanmamak için hızlı bir yürüyüşe geçtim.


Hızla değişen hava bir köşede vaktinin gelmesini bekleyen kasvetimi ortaya çıkardı. Saatler 19 civarına gelmişken, biraz ıslanarak hızlıca bir restorana oturdum. Mürekkep balığı soslu paella tam bir hayal kırıklığı idi. Yağmur sonrası sokaklarda son adımlarımı atıp bulunduğum ruh halini kabul ederek, Malaga'daki son gecemde uykuya daldım...




İpuçları:

·       *  Malaga Katedrali / Pazar 0830-0930 ücretsiz

·       * Alcazaba / Pazar günleri saat 14.00’den sonra ücretsiz

·       * Malagueta Plajı’nda yaşlı teyzeye rastlarsanız verin 10 euroyu









30 Mayıs 2024 Perşembe

 

Şimdi ve Değişmek Yanılsaması



En çok da kendimize yalan söylüyoruz. "Şimdi" diyoruz. Şimdi şu kuşun kanadına takılacağım. Ama ağzımızdan "şimdi" çıkana kadar "geçmiş" olmuştur zaten. Şimdi zamanda bir yanılsamadır belki de yoktur ve biz kendimize bir yıkık duvar ekleriz.

Sonra, "değişeceğim" deriz. Doğayı anlamak lazım deriz. Oysa doğada her varlık kendi gibi davranır. Başka olmaya çalışmaz. Kar taneleri birbirine benzemez. Öyle ki zaten bu dünyaya bir ana babadan doğmuşuzdur. Bizi aklımız biraz erene kadar şekillendirirler ki sonra zaten değişmek pek mümkün olmaz. 

Yalan söyleriz kendimize en çok. Ve bu da tamamen bizi yıkar. Şimdi ve değişmek yanılsamasında...




26 Mayıs 2024 Pazar

 Endülüs Diyarı / Malaga - 1. Gün


700’lü yıllarda yükselen İslam’ın halife devleti Emeviler, Kuzey Afrika’yı fethedip gözünü Avrupa topraklarına çevirmiştir. Doğuda Konstantinopolis’a akınlar düzenlenirken, batıda Afrika’nın uzanıp uzanıp dokunamadığı şimdiki İspanya’nın en güney ucuna gemilerini göndermek üzeredirler.

Akdeniz ve Atlas’ın güçlü  rüzgarlarından fırsat bulunan günlerden birinde, tuzlu dalgalar ile birlikte gemiler İberya’ya ulaşır. Kıyılar daha önce de Kartaca’lılardan bildiği coğrafyanın insanlarını kendini istila etmiş gibi görmez. İberya halkının şehirleri 700 yıl süren mücadele ile dolu yıllarda, farklı bakış açıları ile yoğurulur. 




İkona, fresk dolu, tütsü kokan kiliseler yerlerini, basit, motiflerle bezeli, akan su sesleri ve büyük bahçelerle iç içe cami ve saraylara bırakır.

Zaman uzun sürse de  coğrafyaya egemen olan bu medeniyetin de sonu bir gün gelir. Reconquista amacına ulaşır ve İspanyol halk topraklarını yeniden ele geçirmesini anıtsal katedraller yaparak, sarayları ve bahçeleri yeniden yorumlayarak, yeni topraklara yelken açarak kutlarlar.

700 senede, halkların birlikteliklerinin bu muhteşem coğrafyaya etkilerini görmek, yakarış dolu tınılarını duymak, damak ve dilimde tatmadığım yiyeceklerin diyeceklerini dinlemek için Endülüs diyarına seyahat etmek süslü hayallerimden biri idi. Böylesi bir deneyim ancak uzun uykulardan uyanılan renkli bir ilkbahara yakışırdı.

İnsanın başına gelmesinden endişe duyacağı bir olayda, güveneceği birinin , bir şeyin olduğunu bilmesi onu güçlü kılar şüphesiz. Mesela bir şehirdesin bilmediğin, daha önce hiç gelmemişsin. Hava kararmaya başlamış. Şehrin, bütçenin yettiği bütün otelleri dolmuş. Üstelik yorgunsun, çabaların sonuçsuz. Bir sokak köşesindesin. Bavulun ve bütün gün ayakkabının içerisinde, kokmadan durmayı başarmış ama yorulmuş ayaklarınla. Ve diyorsun ki en kötü daha çok para verir daha çok yıldızlı bir otelde bu geceyi geçiririm. Evet bunu yapabilecek paranın olduğunu bilmek sana güç verir. Ama asıl güç kendine ve hayata güvenmektir. Eğer otel bulamazsam şu koca katedralin bir basamağını yatak, ayakkabılarımı yastık yapar, sabaha çıkarım deme cesaretidir.

Cumartesi geceleri Malaga çok kalabalık olurmuş, öğrendim. Üstelik İspanya’da konaklayacaksanız, önceden rezerve ettiğiniz oda ve yatak biçiminin değiştirilmesi diğer ülkelerden daha yüksek olasılıkmış, gördüm.




Buraya Sofya’dan, sevgilimi ardımda bırakarak geldim. Hüznün ağırlığı ve uzun yolculuğun yorgunluğu üzerimde. Bir katedralin basamağını yatak yapabilecek kadar da cesur değilim henüz. O yüzden rezerve ettiğimden farklı olduğu için iptal ettiğim odanın yerine maalesef çok daha kötü bir odayı yüksek bir meblağ ödeyerek kiralamak durumunda kaldım. Saat 22’yi buldu ama yeni bir şehri keşfetmenin heyecanı, yeni tatlara aç olan bir mide, ağız şapırtısı ile birleşince ayaklar mecbur oldu. Ah bu ayaklar. Akılsız başın da aç midenin de damak zevkinin de yükünü çeker.

Yeni bir şehrin ilk defa sokaklarını yürümeye başlamak ne keyiflidir. Gözleriniz keşfetmek için deliler gibi inceler. İşte bak burada koca bir nehir varmış zamanında. Unutup gitmiş bu şehri. Köprüleri bırakmış ben buradaydım diye hatırlatmak için kalanlara. Kalana zordur zaten. Acıyı da unutmak lazımdır yoksa yaşayamazsın. Bu şehrin insanları da yaşamak için sokakları doldurmuş, birbirlerine neşeli hikayeler anlatıyor, renkli tabaklardan ve koyu kan kırmızı şaraplardan içerek kuruyan nehri unutmaya çalışıyorlar.






Bir an önce güzel bir yere oturalım diyen midem, kriterlerimize göre arama yapan gözlerim. Pek mümkün değil, her yer tıka basa dolu. Limana iniyorum. Kocaman, uzun bir yürüyüş yolu var. Özellikle gemi ile gelen turistler burada. Çok durmadan yerel halkın gittiği bir mekan aramak için iç bölgelere geçiyorum. Tam ümidi kesecek iken müthiş kokuların geldiği bir tapas bar çarpıyor gözüme. Bu sefer şansımı zorluyorum ve bana barda bir kişilik masa veriyorlar. Bar dediğime bakmayın. Bildiğimiz şekilde değil bu barlar. Evet içki var ama asıl rol küçük tabaklarda ya da bir dilim ekmeğin üstünde sunulan yiyeceklerde. Barın önünde orta büyüklükte bir mangal. Mangalcıbaşı bir ahtapotu atıyor, sosisleri alıyor, bir kaburga atıyor, pirzolaları koyuyor. Yaşlı amcalar 1-2 tapas eşiğinde şaraplarını yudumluyor. İspanyolcam yok. Yemeklerin içerisinde ne olduğunu anlamak biraz stres yaratsa da verdiğim kararlar mükemmel. Domuz parçaları olan güveçte bakla, tereyağında karides, chorizo ( baharatlı domuz sosisi) ve 2 bardak bira…

Midem, gözüm, aklım “eyvallah” yatabiliriz dedi ayaklarıma.

İyi geceler…


İpuçları:

* Malaga cumartesi geceleri aşırı kalabalık. Konaklama için önceden rezervasyon yapın ve fiyatların daha yüksek olduğunu not edin.

* İspanya'da yemek yiyecekseniz saat 20.00-22.30 arası yerler çok yoğun. Daha önce ve daha sonra rahat edebilirsiniz.

* Malaga havaalanından merkeze trenle ulaşmak çok kolay.

23 Mayıs 2024 Perşembe

 

Gündüz düşlerimi astım,
ılgın ağacının gölgesine.
Tepelerden gelen adaçayı kokusunu,
bıçak gibi kesiyor kayalıklar.

Nereye dönersen dön yüzünü,
denizlerim sana doğru yükseliyor.
Esen rüzgar, kayalarla kesilmiş adaçayı kokuları.
Canlandırıyor düşlerimi,
ılgın ağacının gölgesinde.
Sana doğru.