18 Ağustos 2024 Pazar


 Sen,
esrikliğimi geceden çalan.
Ceketimin cebinde biriktirdiğim,
kanatları kırık hanımeli kokularım.
Adını söylemeden günü döndüren.
Ben geldim.

Biliyorum bütün sakladığın,
cevapları sorularının bendedir.
Sor bana renklerini.
Adını bilmediğim bütün sevdiğin ışıklar,
Hepsini saçarım karanlıklara.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

 

Parmağın.

Tek parmağın.

Uzun uzadıya,

tırnağınla beraber,

denize doğru.

Tüm özlenmişlikleri ile,

posta kutusundaki mektup gibi beklenen...

Parmağın.


Yaralı reisler,

tüm esrik tayfalarına,

senin tek parmağını işaret ettiler.

Reisler öldü, tayfalar kayboldu.

Senin tek parmağın,

tırnağınla beraber,

uzun uzun sahillere götürdü beni.

Denize doğru.

11 Ağustos 2024 Pazar

 ENDÜLÜS DİYARI / GRANADA - 8 & 9. GÜN


       Guadalquivir nehrinin debisi azaldıkça benim de diyardaki günlerim tükeniyor. Son kale Granada'ya vardım ve yerleştim. Şehir ne kadar da sessiz ve ruhsuz geldi. Umarım tüm şehir böyle değildir. Merkeze doğru yürümeye başlayıp Granada Katedrali'ne ulaşınca doku değişti. Kalabalıklar arttı. Sanki şehrin tüm sakinlerini ve misafirlerini kutsamak istercesine kalbine konmuş bir yapı. Dört tarafındaki sokaklar dolup taşıyor. Yemeklerin renkleri, kokuları dayanılmaz. Katedralin bir tarafından nehre doğru bir tarafından Elhamra Sarayı'na doğru gidiliyor. Elhamra'yı yarına bırakmak istediğimden nehre doğru yürüyorum, hava çok sıcak mayıs başı olmasına rağmen. Nehir prangalanmış daha çok bir su kanalı gibi ama tertemiz.

Nisan ve Mayıs bu bölge için belki de tüm kuzey yarımküre için festival zamanı. Granada'da Las Cruces de Mayo festivaline denk geldim. Las Cruces de Mayo, haçların, çiçekler, küçük büyük sevimli objelerle süslendiği, şehir meydanlarında belirgin bir şekilde sergilendiği, kadınların geleneksel giysiler giyip dans ettiği, müzik ve içkinin eşlik ettiği bir festival. Kökleri dini temellere dayanıyor. Mayısın ilk haftasında gelirseniz şehrin çeşitli küçük meydanlarında, köşelerinde siz de bu hayata katılabilirsiniz.


Şehir aldı kattı beni önüne. Tepedeki kaleye çıkar gibi kıvrıla kıvrıla ilerledim.  Güzel evler, insanlar, kokular sesler beni efsanevi Elhamra'nın karşısına getirdi. Bir akşam üstü dalıp gittim. Nasıl alçakgönüllü , bir o kadar haşmetli. Bir gemi gibi demirlemiş Granada göğüne. Arkada Sierra Nevada dağları. Geçmiş saklandığı yerden uyanacakmış gibi. Elhamra'yı kurcalamayı bırakıp farklı bir yoldan aşağıya doğru yuvarlandım. Bir de maratona denk gelmişim. Binlerce insan koşuyor. Karşılarından durup bir kaya gibi, sağımdan solumdan uçuşmalarını izledim. Ben bu akşam ne yedim. İnan unuttum sevgili okur. Elbet güzel bir şey yemişimdir. Zihnim kendine saklamak istemiş. Zorlamayayım.


Ertesi sabah, Elhamra günü. Bileti önceden almıştım. Otelin yanındaki sokakta mahalle sakinleri ile kahvaltıya oturdum. Kızarmış ekmek üstü rendelenmiş domates ve sarımsak , üzerine muhteşem rayihalı zeytinyağı. Basit, doyurucu, zihni meşgul etmeden. Bir şort bir tişört sokağa çıkar gibi. Karşı masada oturan amca babamı hatırlattı. Özenli giyimi, saçlar hafif ıslatılıp taranmış. Gömlek üstüne tertemiz bir hırka. Göğüs hizasına kadar fermuarı çekilmiş. Üşütmek zordur bu yaşta. Dikkati elden bırakmamak gerek. Muhtemelen eşini kaybetmiş. Hatta 3-4 sene geçmiş üstünden. Evde kahvaltı etmektense burada yalnızlığını sunuyor dükkana, insanlara. Kızarmış ekmeğin üzerine domates rendesini aheste sürüyor. Bekleyecek, bekletecek kimse yok. Her şeyin hakkını vererek. Baba, huzur içinde ol...


Generalife denen Elhamra Sarayı bahçeleri uçsuz bucaksız. Eğer  bahçe ve sarayı hissederek ve hayal ederek gezmek istiyorsanız 1 gün yetmez. Eğer bakıp geçerim görmesem de olur diyorsanız yarım gününüzü ayırın. Huzurun şatafattan değil basitlikten geçtiğinin farkındalığına vardığını bir mekan olabilir Endülüs yapıları. Bu basitlikte sana aktaracağım bir iki fotodur sana. Gerisi senin hayal gücün.





Akşam üstü otobüse biniyor ve Malaga'ya yola çıkıyorum. Yarın sabah uçak var. Bu diyarda bir daire çizmeye çalıştım. Belki biraz dörtgene belki de ters piramide benzedi. Piramit lafını öylesine söyledim, havalı geldi. 1,5 saat sonra başladığım yere döndüm. Eşyaları otele bırakıp 10 gün önce bir gece oturduğum restorana gittim. Bu sefer yemediklerimden söyledim. 

Salyangoz ve kömür ateşinde ahtapot.


Sonra...Sonra gidip uyuyorum. Başka bir hayale uyanmak için...

2 Ağustos 2024 Cuma

BORSA HİKAYELERİ 3 / FENNİ SÜNNETÇİ SUNULLAH & YAPI KREDİ BANKASI



982 yılının sanırım yazı idi. Nereden mi biliyorum? Yılı değil ama mevsimi bilmemim nedeni okulların tatil olması ve havanın sıcak olmasından oluşan kesişim kümesi. Bir şekilde pipimin geleneksel yöntemlerle kesilmesi bu tarihe kadar ertelenmiş. Sonunda Eyüp Sultan'dan kıyafetler alınmış, kocaman bir maşallah yazısı asılmış, içinde su olan adına ibibik dendiğini hatırladığım (dediğim gibi yanlış ise sonuçta bu benim hikayem ve istediğim gibi uydurabilirim) bir aletin ucundan üfleyince sesler çıktığı eğlencesine bu korku filmine bizzat katılmış olamam. Salona konulmuş olan kocaman yatağın oraya nasıl geldiğini de bilmiyorum. İlkokuldan arkadaşım Hasan, yeşil bir tabanca getirmiş. 3 tane renkli topu var. Tetiğe basınca namlusuna koyduğun rengarenk toplar kırmızı, mavi, sarı fırlıyor. O sırada beni masaya yatırıyorlar. Kirvem denen ve ne anlama geldiğini anlayamadığım kişiler, dayım ve Hristo Amca. Sünnetçi makası pipime tutturup sallıyor ve bana acımadığını ispatlıyor. O sırada sarı top Nuran Teyze'nin gözüne geliyor. Kesilen pipimin üstüne kesmeşeker kutusunun kapağını koyup yatağa yatırıyorlar. Başıma neler geldiğini ilk çişim geldiğinde anlıyorum.

Bu karmaşada sünnetim için sadece Hasan renkli toplar atan bir tabanca getirmiyor. Herkes gönlünce para ve altın da getiriyor. Annem o paraları bankaya yıllık faize yatırıp her sene gidip işletiyor. Kadıncağız her sene onu takip edip hesap defterlerini özenle saklıyor. Yıllar bu sefer 992'yi gösterip 17 yaşıma girdiğimde, üniversite kursundan arkadaşım Alparslan bana borsayı anlatıyor. Ben de bir şekilde hem kumbaramdakileri hem de annemi ikna edip bankadaki parayı Alparslan'a verip Yapı Kredi Bankası hissesi alıyorum. Hisseler inanılmaz yükseliyor. Alparslan bir gün diyor ki hisseler yavruladı. Sen bana hisseleri ver gidip bankadan yeni hisseleri alayım. Tamam diyorum. Akşam Alparslan arıyor ve diyor ki Sirkeci Yapı Kredi Bankası'na gittim. Hisseleri ben ATM'nin üstünde unutmuşum, çalmışlar. Öyle diyorum böyle diyorum olmuyor. Hisseler uçup gidiyor. Kırmızı renkli top büyük bir hızla pipime geliyor. Ama ne pipinin yarısı ne pipinin yarısından kalan sünnet parası kalıyor.

Bu yüzden bir daha Yapı Kredi Bankası almıyorum...

27 Temmuz 2024 Cumartesi

BORSA HİKAYELERİ 2 / CEVDET ABİ

BORSA HİKAYELERİ 2 


Sene 995. Sirkeci 4. Vakıfhan kalede. Geri dörtlü, Özturkler Büfe, Hacı Muhiddin, Beceren Köftecisi, Çakmakcılar yokuşundaki ciğerci. Tek forvet oynuyoruz; fotodaki Cevdet abi.

Sayılgan Menkul Değerler'in Vakıfhan'daki şubesinde 22 koltuk var. Yirmi ikinci en arka köşede. Genelde satışını karla yapıp 2 dakika keyif sürmek icin oturulur. Çünkü o mesafeden fiyatlar görülmez. Ha bir de Şemsettin abi oturur ki aslında hep Şemsettin abi oturur. Neden derseniz Sayılgan Sirkeci'de pek kimse kar etmez. Şemsettin abi de kar etmez. O ofis sorumlusudur. Çay demleme, elektrik kesilince jenaratörü açma, üç çeyrek ciğer alımı vb. görevleri vardır. Yirmi birinci koltuk ise kıdemli ve o zamanlarin efsanevi tahta dövüşcüsü Cüneyt abinindir. Yeri sabittir, kimse oturmaz.

İşte bu 21. koltuğun hemen arkasında bir dolap vardır. Yanında duran Beşiktaş efsanevi yeni açık tribününde gibidir. Tüm seans ayakta, al sat al sat. Ben o gün ön koltuklardan yer bulmuşum, ekranı seyrediyorum. Cevdet abi dolabın yanına heybeti ile kuruluyor ama ağzında sakız. Çak çuk çak. Uyuz oluyorum. Sifas aliyor, Köytas satıyor, Polylen alıyor, Nergis holding satıyor. Gumruk birligi spekulasyonu ile golleri sıralayacak. Olmuyor, zaman icinde hepsi batıyor. Ben tekstil sektöründe diye Kordsa almışım ama bunu bir Ekonomist dergisi biliyor bir de ben. O batmıyor ama çıkmıyor da.
Geriye 30 yil sonra yine aynı ciğercide yenen 3 ceyreğin fotosu kalıyor. 

Cok yasa sen aslan yurekli adam.

23 Temmuz 2024 Salı


Parmaklıklar soğuk.

Kara kalem tutan ellerim,

ilkokul sıralarında kaldı.

Biliyorum sakince oturmam lazım.

Belki karton bardakta,

çay aromalı sıcak bir su idi sadece.

Zahmet etmedin,

kaçtı gece yarısı düşüncelerim.

Sen beklemezken,

O karanlık zindandan.

22 Temmuz 2024 Pazartesi


Sana bu kokuyu nasıl anlatırım bilemiyorum. 

Sanırım önce akşam olmalı.

Gökyüzü lacivert, üstünde yıldızlar gerek.

Hafif bir rüzgar esmeli,

ağaçların yaprakları titremeli, 

sen üşümemelisin. 

Aylardan mayıs, günlerden salı olmalı.

Mutlaka deniz olmalı önünde.

Belki bir tekne, 

limanda sıkışıp kalmış bir tekne,

ışıkları suya vuran, 

balıkları kandıran.